Sunday, December 31, 2006

2007

Her yeni yıla o kadar çok umutla, o kadar çok şey bekleyerek girerim ki, olmadığını görünce üzülürüm de çaktırmam aslında. Bir geceye bu kadar çok anlam yükleyen de hata zaten diyerek bir de sinirlenirim kendime..
O yüzden bu sene bugüne kadar bekledim.. Ne plan yaptım ne hayal kurdum. Her yıl sonu hazırladığım bir sonraki yıl yapılacaklar ve bu yıl yaptıklarım listelerini bile hazırlamadım. Olgunlaşıyo muyum ne? :)
2006'da yaşadıklarımı yazmaya karar verdim sonra...
2006'da;
Heveslendim, hayal kırıklığı yaşadım, yıprandım, umutlandım, bekledim, üzüldüm, ağladım, sevindim, güldüm, kahkaha attım, yeni insanlar tanıdım, yeni işlere girdim, yeni kitaplar okudum, müzikler dinledim, dans ettim, birleştim, vazgeçtim, koştum, yüzdüm, oynadım, ayrıldım, küstüm, barıştım, mutluluklar diledim, sevgiler sundum, ricalar ettim, dibe vurdum, en yukarı zıpladım, olgunlaştım, çocuk oldum, büyüdüm, çok bildim, yanıldım, kırıldım, incindim, yeniden başladım, geri saydım, teşekkür ettim, damga vurdum, imza attım, yürüdüm, sakinleştim, denizi seyrettim, çimlere uzandım, unuttum, hatırladım, suladım, büyüttüm, baktım, arkamı döndüm, geri döndüm, önüme baktım, endişelendim, buldum, kaybettim, heyecanlandım, panik oldum, kek yaptım, yıldızlara baktım, şarkı söyledim, çığlık attım, şaşırdım...

Şimdi 2006yı yaşadığım için şükrediyorum.

2007'den sağlık, huzur, mutluluk, aşk, sevgi, başarı istiyorum.
Herkes için;
Sağlıklı vücutlar, huzurlu ruhlar, güneşli günler, hoşgörülü yaklaşımlar, iyimser bakışlar, cesur girişimler, yeni motivasyonlar, heyecanlı karşılaşmalar, büyük aşklar, samimi dostlar, tatlı rüyalar, gerçek iltifatlar, sıcacık sohbetler, gülen gözler, ışıltılı yüzler, eğlenceli geziler, bol şanslar, keyifli işler, neşeli sabahlar, pazar kahvaltıları, gerçekleşen düşler, kalplerde sevgiler, kutlanacak başarılar, gülümseyen yüzler, çikolatalı kurabiyeler, güzel çıkan kahve falları, elmalı kekler, sıcak kahveler, neşeli kutlamalar... diliyorum.

İnşallah seneye tekrar neler yaşadığımızı burda birlikte yorumlarız.

Hoşgeldin 2007, bakalım bize neler getirdin, haydi şovun başlasın...

Friday, December 29, 2006

Kurban Bayramı


İşte bu yılın son özel günlerinden biri.. Aa tabiki yılbaşını unutmadım, onun için dileklerimi 31 Aralık'a saklıyorum. Sanki öncesinde söylersem büyüsü bozulacakmış gibi..

Bu bayram yine ailemle güzel bir kahvaltı yapmak, aile büyüklerini ziyaret etmek istiyorum.. Tatlılardan içimin bayılmasını, gittiğim sıcak evlerde karnımın doymasını, ceplerimin çikolata dolmasını istiyorum. Bayramın o büyülü huzurunun dolaşmasını istiyorum her yerde..
Evet biliyorum bu kurban bayramı ama inanıyoruz ki biz. İnanmayanların inanmadıklarına inandıklarına inanmam hala sürüyor benim. Herkes inanıyor yani bir şekilde..

Ufak bir dinlenme molası, uzun zamandır görüşmediğimiz kişilerle görüşme arası, sevgilerimizi tazeleme sevdası hımm bir de varlığımızı unutmama ricasıyla herkese mutlu ve şeker tadında bayramlar diliyorum.

Sunday, December 24, 2006

Dikkatli bakıyor musunuz?


O kadar yorgunum ki filmi sen seç zira ben sanırım uyucam dedim arkadaşıma.. O benden de beter olduğunu ve benim seçmemi söyledi.. sanırım uyucak yer arıyoduk :) Prestij'de bilim kurgu, lütfen beni öldürme de de fantastik - dram yazıyodu. O ilk Prestij dedi diye ona girdik ve ikimizde filmi çok beğendik.
Sonuna kadar merak içinde heyecanla izledim ben, uyku bir kenara daha çok gözüm açıldı inanın.
Filmin başında ve sonunda söylenen şu cümlelerden en çok aklımda kalanlar;
1. Vaat- Sihirbaz sıradan bir şey gösterir ama elbette sıradan değildir.
2. Dönemeç - Sihirbaz bu sıradan şeye sıradışı bişey yaptırır.
3. Prestij - Burada beklenmedik olaylar gerçekleşir. Ve daha önce görmediğin bir şey görürsün...

Tıpkı hayat gibi yani... Bir şey düşünür, uygular ve sonucuna bakarsın..
Peki sizler? Gerçekten dikkatli bakıyo musunuz?

Bu da filmin konusu;
Birbirlerini takdir eden arkadaşlar ve ortaklar olarak yola çıkarlar. Ama en büyük numaraları ters gidince, aralarında ömür boyu sürecek bir düşmanlık başlar; ikisi de bir diğerini geçme ve altüst etme niyetindedir. Sürdürdükleri aşırı rekabet, her numarayla, her gösteriyle daha da büyür; ta ki sınır tanımayana, hatta elektriğin yeni ve inanılmaz güçlerini ve Nikola Tesla’nın bilimsel dehasını işin içine dahil edene dek... Herkesin hayatı pamuk ipliğine bağlıdır. El çabukluğuyla sunulan sarsıcı sürprizlerle dolu film; inancın güvenin ve mümkün olanın en uzak, en karanlık sınırlarının keşfedildiği heyecan dolu bir dünyaya dalar.

Friday, December 15, 2006

30'dan önce yapılması gerekenler

Bugün Ayşe Özyılmazel Günaydın'daki köşesinde sıralamış.. E bizi bu kadar benzetirlerken o sıralar da ben eksik kalırmıyım...
Ben 20'li yaşların son yarısına geldim diye mi bu kadar gözüme geliyor herşey yoksa böyleydi de ben mi görmezden geliyordum bilemiyorum. Arada Ayşe Özyılmazel'in de yazdıklarının dahilinde, buyrun bakalım bunlarda benim 30'dan önce yapılması gerektiğini düşündüklerim;

* Eylemlere katılmak.. Bir şeyleri kabul etmek ve kabul etmediklerine karşı tepki göstermek,
* Hızlı araba kullanmak,
* Sayısını bilmeden içmek,
* Rock'n Coke'a katılmak, yorgunluktan ve keyiften bezmek,
* Tüm haftasonunu uykusuz geçirip, pazartesi uykusuzluktan ölmek,
* Yırtık ve dar jean giymek,
* Acil yalnızlık durumunda ya da dışarıda kaldığınızda size koşulsuz yardımınıza gelecek iki erkek bulmak,
* Miniminicik etekler giymek,
* Kızkıza gezmek, ordan oraya akmak (!),
* Kızkıza tatil yapmak,
* Kızkıza evde pijama partisi verip sabaha kadar dedikodu yapmak, abur cubur yemek,
* Yorucu sporlar yapıp, yorulmanın keyfini çıkarmak,
* Yemek yapmayı bilmemenin tadını çıkartmak,
* Ekonomik özgürlüğü kazanmış olmak,
* Şehri bilinmedik köşe bırakmamacasına gezmek,
* Sabah 5te eve gelip 8 de tekrar çıkabilmek,
* Taytın ya da kot pantalonunun üzerine çizme giymek,
* Parlak renklerde makyaj yapabilmek, (çimen yeşili.. gibi)
* Konserde sesin kısılana kadar bağırarak şarkı söylemek,
* Hesapsızca sevmek, ölçmeden tartmadan, bir şey beklemeden,
* Gerçekten huzur bulacağınız işi bulana kadar ordan oraya zıplamak,
* Gezmek, gezmek ve gezmek...

Bu listeyi çok sevdim 3 -5 sene de bir tekrar yazıcam... :)

Saturday, December 09, 2006

10 Aralık :)


İyiki doğdum
Gördün mü 25 oldum
Özgürüm kanatlandım, durmadım ayaklandım
Koşup ilerliyorum

İyikii doğduuuummm
Ne güzel bir kadın oldum
Erkekler hep peşimde, ama aklım işimde
Sınırı zorluyorum

Kalamam hayatın gerisinde
O zaman neşesi neresinde
Koysalar önüme bariyerde
Çocukta yaparım, kariyerde :)

Dönüş


Almodovar'a ba-yı-lı-yo-rum!
Konusundan çekimine herşeyiyle harika oluyo filmleri...
Hele Penelope Cruz o kadar güzeldi ki..
Tam kaçırdım izleyemeyeceğim diye üzülürken Yeşilçam Sinemasında yakaladım filmi..
Sinema bir o kadar nostaljik bir o kadar küçük ve güzelki.. Evde izliyomuş gibi...
Kaçırmayın, mutlaka izleyin...

Wednesday, December 06, 2006

Aralık

İşte yılın en sevdiğim ayı.. Aralık...

Bu ayda doğduğum için değil sevgimin nedeni her yıl 1 ocak büyüsüne inanmam belkide.. Çok uzun zamandır hiçbir şeyin değişmediğini bir kez daha gördüğümde yeni yıla gelecek yıl inanmayacağım diyorum ama balık hafızaya sahip olduğumu daha o an unutuyorum sanırım..
Olsun seviyorum... Ben daha 1 aralıkta süslenen mağazaları, 1 ay boyunca dolup taşan alışveriş merkezlerini, perakendenin o hareketliliğini, büyün ürün satan firmaların durgunluğunu seviyorum.. Ben yılbaşı ağacı süslemeyi, sokakta yürürken süslenmiş ağaçlara bakmayı seviyorum.. Sırf süslenmiştir diye Bağdat Caddesinde bakınmayı, Nişantaşında yürümeyi, Akmerkeze gitmeyi, hediye alınacaklara listeler yapmayı, işli pullu elbiselerimden yılbaşı gecesi giyeceğimi seçmeyi seviyorum. Sırf o gün için daha da pahalı olan yerleri protesto etmeyi, sokaktaki yeniyıl partilerine katılmayı, o gece sarhoş olanları izlemeyi seviyorum. Korkumdan arabayla sokağa çıkamamayı seviyorum. Bu ayın hızlıca akıp geçmesini seviyorum. Doğum günümü hatırlamayanlar için üzülmeyi seviyorum. Hatırlayanları seviyorum. Burçların Yay burcuna geçmesini seviyorum. Jüpiteri seviyorum. 10 aralık'ı seviyorum.

Kısaca 1'inden 31'ine kadar bu ayı çok seviyorum.



Resim.. Yine süslenmiş işte Akmerkez en sevdiğim gibi..

Saturday, December 02, 2006

Lovemarks'tan sonra 'Etkileşimli Pazarlama Zirvesi Pazarlama 2.0' ve 'Perakende Günleri'ni de kaçırdım.. Ama artık öyle bir hal aldıki İstanbul yani haftaiçi ayrı, haftasonu ayrı eğitimler, seminerler kurslar var. Yani hepsini takip etmeye kalksanız önce bir sponsor bulmanız, sonra sponsorunuzun da onayıyla bütün bu yararlı eğitim, seminer..vs. izlemeniz sonra da bunlar için danışmanlık yapmanız gerekiyor. Bir de bu konulardaki yayınları okudunuz mu tamamdır demektir. Hım ama bu ara tüm zamanınızı dışarıda geçireceğiniz için gerçekten tam donanımlı bir pazarlama uzmanı olabilirsiniz de, bunları gerçekleştirmek zamansızlık nedeniyle zor olabilir.
İşte bu yüzden ben katılmak yerine okuyarak takip etmeye çalışıyorum.. Aşağıda da gazetelerden, dergilerden, bloglardan takiple biraz bu günlerden bahsetmek istiyorum.

Aaa bu arada bir de İstanbul'da Papa'yı ağırladık.. Türkiye de yani :) Önce ankaraya geldi, sonra İstanbul'a. Bir misafir geldiğinde alışkın olduğumuz gibi tüm yollar kapandı, deniz trafiği iptal oldu, aslanlar gibi misafirimizi yolcu ettik. Kendisini iyi ağırladığımızı da düşünüyorum. O da bize jest olsun diye SultanAhmet'te kıyama durdu.. Tabi kolay unutan bir halk olduğumuz için biz -bende balık hafızalıyım diye üzülüyorum bi de yaa ayol koskoca ülke herşeyi unutuyo da ben unutmuşum çok mu :) -Papa'yı İslam dini seven biri olarak algıladık.

Gelelim konumuza...
'Etkileşimli Pazarlama Zirvesi'
Bir tam gün boyunca süren zirveyi, Marketing Türkiyenin kardeşi Marketing&Management Institutenin düzenledi. Geleceğin artık eskisi gibi olmadığının, internetin artık tüm yaşam aktivitelerimizi yönettiğinin, tüketicilerin reklam yaratmaya dahil olması gerektiğinn altını çizdikleri zirvede Fatoş Karahasan'ın internette nasıl marka olunur soruları da yer aldı.
İnternette nasıl marka olunur?
* Tüketicilerin sorunlarının nerede olduğunu anlayıp ihtiyaçlardan yola çıkabiliyor musunuz?
* Korkuları dikkate alıyor musunuz yani güven sorununu aşabiliyor musunuz?
* Kime satış yapacağınızı çekip odaklanabiliyor musunuz?
* Fark yaratabiliyor musunuz?
* Gerçekten interaktif misiniz; iki banner, bir web sitesinin interaktiflik olmadığının farkında mısınız?
* Esnek misiniz?
* Eğlenceli misiniz?
* Hızlı mısınız?
* Cömert misiniz?
* Bir öykünüz var mı?

'Perakende Günleri 2006'
Benetton, Esprit, Valentino, Chanel, Fiorucci ve Prenatal gibi markaların iletişim stratejisini yürüten Oliviero Toscani'nin Perakende Günlerinin kapanışında yaptığı konuşmasından alıntılar:
" ...Bir şirketin başarısını birey belirler. Aynı isim altındaki mağazalar bile birbirine benzemezken başarılı bir satıcı size kayınvalidenizi bile satabilir. Ama kimisinden de hiç bir şey satın alamazsınız...."
" ...Bir ülkenin imajını güçlendirmek için avantajlarını ön plana çıkartmak gerekli. Türkiye imajınızı güçlendirmek için daha çok Türk olmanız lazım. orta Avrupalı, Alman ya da İtalyan olmaya çalışmayın ya da tek kültürlü bir yere aitmiş gibi kendinizi göstermeye çalışmayın. Türkler, Türk olmalı..."
" ...Çalıştığınız şirketi, müşterinizi zenginleştirirsen özgürlüğünü kazanırsın."

Wednesday, November 29, 2006

Arkadaşım Zeynep'in blogundan aldım, çünkü bayıldım.. Kalemine sağlık...

"abidin'e..

Mutlu insanlar görüyorum etrafta..Ne tuhaf?.
Nedir onları bu kadar mutlu kılan anlamıyorum..Hem de hiç..
Evet ben de anlık mutluluklar yaşıyorum ama hepsi o. Bunu hayatlarına yayabiliyor olmaları çok ilginç.
Acaba bendeki malzemeler mi eksik? Ya da bayat? Ya da tamamen yanlış?
Söylemedikleri yeni bir margarin mi kullanmaktalar yoksa?..

Abidin, bırak resmini yapmayı mutluluğun vazgeçtik biz ondan artık, tarif etsen yetecek o kadar çaresiz kaldık.."

zeynepaltuntash.blogspot.com

Tuesday, November 28, 2006

"Reklamlarınızda Kullanmamanız Gereken 5 Kelime"

"McKee diyor ki, "Şu beş kelimeyi asla reklamlarınızda kullanmayın;
1- Kalite
2- Değer
3- Servis
4- İlgi
5- Dürüstlük

Sebepleri de şöyle sıralamış;
1- Kalite: Alınmaya değer her ürün yada hizmet kalitelidir. Alıcılar, fiyata göre, kalitenin de geleceğini bilirler. Ayrıca kalite tüm firmalarca o kadar kullanılmıştır ki, sadece boş 6 harf haline gelmiştir.
2- Değer: Tıpkı kalite gibi, değer de fiyata bağımlı olarak değişmektedir ve alıcılar alımı yaparken, değerin ne olduğunu bilmektedirler. Her ürün veya hizmetin, kendine has değer eşitliği vardır. Bu yüzden "en değerliyi biz sunuyoruz" tamamen havada kalacak bir iddiadır.
3- Servis: Hiç "biz kötü servis veriyoruz" diyen bir reklam gördünüz mü? Dolayısıyla daha iyi servis vaadi, alıcı açısından hiçbir anlam ifade etmeyecekitr.
4- İlgi: Gerçekten firmanızın, rakiplerine göre müşterilerine daha fazla ilgi gösterdiğine mi inanıyorsunuz? Bunu söylemek iyi gelebilir ama, kamuoyu gözünde uçuşan kelimedir sadece. Rakibiniz müşterilerine ilgi göstermezse nasıl ayakta kalabilir? Ayrıca, rakibe göre daha ilgili olduğunuzu nasıl ispat edebilirsiniz?
5- Dürüstlük: Dürüstlük zaten her firmada olması gereken birşeydir. Bunu ilan etmenin nasıl bir anlamı olabilir ki? Ya gerçekten dürüst değilsiniz, birşeyler saklıyorsunuz, dürüst olduğunuzu söyleyerek bunu gizliyorsunuz yada -biraz ayıp ama- rakibinize göre daha yüksek yaşam standartlarınız olduğunu ima ediyorsunuz." Rekabet için elinizde çok fazla şey yoksa, yani "daha"nın yanına birşeyler koyamıyorsanız, bu beş kelimenin hala en iyi alternatifler olduğunu düşüüyorum. Eğer "daha" hala boşsa; daha ucuz, daha farklı, daha ilginç, daha yararlı, daha kısa... zaten yok olup gideceksiniz. Bunlarla biraz daha idare edin!
-BusinessWeek-

Monday, November 27, 2006

Kıbrıs

Uçaktan Akdenizi geçtikten sonra hemen görünen Beşparmak dağlarnın arkasında gerçektne verimsiz mi yoksa verimli de değerlendirilmemiş mi anlamadığım arazinin aralarında bulunan küçük evler.. Bir kaç ev yanyana geldiğin de oluşmuş köyler.. Sevebilirim sanki...
Telefondaki bağlantılardan çok kolay insanlar olmadığını anlamıştım aslında ama bu kadar oldukları aklıma gelmezdi.. Allahım taksiler 30'la gidiyo, insanlarda bir rahatlık bir boşvermişlik.. Sadece kumar oynamak için gelenler ki bu abiler kendilerini belli ediyor, bir tek onlara ilgi var.. (Yani onlara gösterilen ilginin hızını kıskandım resmen) Çok güzel bir sahil kasabası Girne. limanı çok cici. Keşke biraz daha hızlı olabilselerdi. :) Çok daha gelişebilirlerdi o zaman. Girnede deniz yönü haricinde nereye baksanız arkada Beşparmak dağlarını görüyorsunuz. Boğuluyomuşum gibi hissettim, tamam burada bina görüyoruz ama Kıbrıs bana ağır geldi.
Girnenin en güzel restaurantına gittik akşam yemeğine. Di Figaro.. açılalı 5 ay olmuş.. Sahibi İngiltere'de yaşamış bir Kıbrıslı. Sağolsun bizi o kadr iyi ağırladı ki...
Son bombamız havaalanında oldu, dediğim gibi o kadar yavaşlardı ki check in'i 1 saatte yaptırabildik... Heralde ben böyle bir şehirde yaşayamam.. Ve orda yaşayanlar 1200 yaşına kadar yaşayacaklar :))

Bu arada sağdan trafikte ne garip bişi yaa.. Ben orda olsam heralde her arabaya bir kere dokunmuştum :)))

Thursday, November 23, 2006

Sapanca

"Sapanca çok güzel, hele sonbaharda bir başka.."
Hep duyuyordum bu cümleyi ama bir türlü gitmek kısmet olmamıştı. Üyesi olduğum cember.net'te böyle bir organizasyon olduğunu ve enn sevdiğim arkadaşlarımın gittiğini duyunca hemen adımı yazdırdım.. Dedim ki 'e ben eksik kalırmıyım :)'

Pazar sabahı Bostancı ve Maltepe'ye yetişemem, yetişirsem de onların olduğu vagonu bulamam diye koşarak gittim Haydarpaşa'ya.. Trenimiz 8.10'daydı ve ben ilk defa trenle uzun yolculuk yapacaktım. 2,5 saat :) Bir vagon dolusu cember.net üyesiyle güle oynaya vardık Sapanca'ya. Orda bizi 2 otobüsle karşılayan bir arkadaşımız göl evine götürdü. Ankara, Bursa, Sakarya ve Çorludan gelmiş arkadaşlarımız bizi bekliyorlardı. Bir güzel kahvaltımızı yaptık, göl kenarında yürüdük, fotoğraf çektirdik, öğle yemeğimizi yedik, tavla ve dans yarışmaları yaptık, güldük eğlendik ve tekrar trene binip geri döndük.. O kadar güzel bir gündüki, orada olan herkese çok teşekkür ediyorum tekrar, Sapancayı görmediyseniz mutlaka gitmenizde fayda ver efendim.

Monday, November 20, 2006

Tuhaf Bir Aile..

- Müjdat Gezen Tiyatrosu nerde? - ...................
- Hıh anladım.. Bahariye, boğadan yukarı çıkarken ilk sağ sokak, kentucy fried chicken'ın karşısı tamam. - ..................
- Teşekkürler.

Böylece daha önce açıldığını duyduğum Tiyatroda oyun izlemiş olacaktım. Evin teyzemin davetiyle annem, kardeşim ve ben gidiyoruz oyuna. Öncesinde salonun içinde bulunduğu pasajdan bahsetmek istiyorum. Kadıköy'ün Atlas Pasajı bence. Bir sürü küçük ama şık butik dükkan, alışveriş duygumu körüklüyor. O akşam vaktim az ama bu pasaj acil gezilecekler listesine dahil ediliyor. Oyun salonuna gelinceee, salon küçük ama bence tiyatro için ideal.. Çünkü ben büyük salonlarda göremediğim oyunlarda çok zorluk çekiyorum. 7. sıraya oturuyor ve oyunun başlamasını bekliyoruz.


Oyun deliler hastanesinde bir grubun sergilediği, kız isteme olayına farklı ama bir o kadar da komik bakış açısını anlatıyor. O eskiden beri başarısını kanıtlamış harika oyuncularımızın yanında gençlere de açtıkları yol, izleyenleri eğlendiriyor.

Oyun sonrasında Evin Teyzeme teşekkür için kulise iniyoruz. O tatlı yorgunluklarının arasındaki hem eğlenmelerinin hemde eğlendirdiklerinin sevinci, gerçekten görülmeye değer.

Evin Teyzeye(Esen) bir kez de burdan çok teşekkür ederim..

Thursday, November 16, 2006

İyi bir yıl..


Dönüş'e gidelim, aa bu sinemada yokmuş.. Peki iklimler.. O da yok.. Üfff yine mi izleyemiycem.. Bu hafta Babil gelmiş aa onu izleyebiliriz ya da iyi bir yıl.. Farketmez o da olur. hem bu yıl benim yılım olacak, o yüzden iyi bir yıl fena bir seçim değil.. Diyerek giriyoruz sinemadan.. Film böyle bir yaz öğleden sonrasında hamaktaki hafif esinti gibi geçiyor. Hafif, sıkmayan, beklenildiği gibi ilerleyen... Eğer sinemada konu yönünden doymak isterseniz başka film görün derim ama amaç hamakta dinlenmekse bu film ideal..

Konusuna gelince Borsa dehası olan Max, onu yetiştiren ve tek akrabası olan amcasının evini ve üzüm bağlarını satmaya gider, burda aşık olur ve kalır :)) Çok mu özet oldu acaba.. Yokk canımmm :)

Kötü bir alışkanlığınızdan vazgeçin!

Hepimizin isteyerek ya da istemeyerek yaptığı bir çok hatamız, alışkanlığımız var. Bu aralar %100 düşünce gücüne takmış olmakla birlikte herşeyi yenmenin sadece istek olduğunu biliyorum. Ama ufak önerilere de hiç bir zaman kapalı değilim. İşte Scherer Leadership Center'ın CEO'su John Scherer'in önerileri...
1) Kurtulmak istediğiniz bir alışkanlığınızı belirleyin,
2) 'Düzeltme'nin ne olduğuna, yani kurtulmak istediğiniz alışkanlığınızın yerine ne koyacağınıza karar verin,
3) Kolay ulaşabileceğiniz bir yere para doldurun,
4) Kendinizi yapmak istemediğiniz bir şeyi yaparken ya da düşünürken her yakaladığınızda kendinizi bağışlayın ve parayı başka bir yere aktarın. Bu sırada da "bu beş.." deyin ya da kaçıncı yakalanışınızsa o sayıyı söyleyin,
5) Gün sonunda aktardığınız o paraları sayın ve güvenli bir yere koyun,
6) Ertesi gün yeni bir tomar para ile tekrar başlayın,
7) Hafta bittiğinde parayı yüreğinizi hafifletecek bir şey için harcayın ya da kullanın.

Yapmanız gereken şey yalnızca kendinizi yapmak istediğiniz şeyi yaparken yakalamak, kendinizi suçlamadan olayın üzerine gitmek ve yeni davranışı uygulamaya koymaktır.

Hariçten gazel okumak kolay sanırım ama sigarada bu yöntemle bırakılamz mı acaba...

Wednesday, November 15, 2006

Lovemarks


Mediacat'in düzenlediği forumla birlikte Türkiyeye gelen Saatchi&Saatchi'nin CEO'su Kevin Roberts'i iş yoğunluğum sebebiyle izleyemeden kaçırdım. Sadece haberler ve bloglardan takip edebildiğim kadarıyla çok güzel ve çok faydalı bir konferans olmuş.

Eylülcenin yorumlarındaki şu cümle çok hoşuma gitti ve buraya da taşıyorum sizlere.
"Zamanımızın önemli bir çoğunu müşterilerimizin ürünlerimizi almasını sağlamak için harcıyoruz. Bunun için sürekli müşteriye çeşitli mesajlar yolluyoruz. Ama biliyoruz ki müşterilerimizin fazla zamanı yok. Bu nedenle neye uğraşıyoruz? Onların mesajımızı hızlı ve doğru alması için" Sanırım bizim işimizi özetleyen en kısa cümle bu olurdu..

Bunun dışında benim okuduklarımdan en çok dikkatimi çeken Serdar Erener'in yönettiği Marka Meydanında lovermarks seçilen markalar oldu. Burada halkın interaktif oylamasıyla Hürriyet ve Efes Pilsen, jüri oylamasıyla da Arçelik lovemarks olmuşlar. Ertesi gün Hürriyetin haber başlığını tahmin edersiniz sanıyorum. Halk Hürriyet'i seçti :)

Peki acaba bunlar birazda zorunluluk yoluyla lovemarks seçilen markalar mı?
Eğer bazı markaları önceden belirlememiş olsalardı da bu markalar lovemarks seçilirler miydi?

Aşık olan terk eder!


Ebru.. Güzel, sevimli, güler yüzlü.. Aşık olduğu için gazeteciliği bırakmış, gerçeklerle karşılaşınca tekrar hayata tutunmaya çalışıyor.
Sinan.. Başarılı, akıllı, romantik.. Herkesin hayran olduğu bu adamın isteyipte elde edemediği kadın yok, karısına aşık, ama dışarıdaki hayatını da gönlünce yaşıyor.

Aralarındaki sevdada bir tek aşk sözcüğü geçmiyor ve böyle anlaşarak başlıyorlar ilişkiye. Bu ilişkinin en önemli ve tek kuralı aşık olunmaması.. Çünkü aşık olan terk edecek.

Erdoğan Aktaş'ı daha önceden bilmiyordum (tamam benim ayıbım) ama artık en yakın takipçisi olucam. Bir aşk böyle güzel mi anlatılır, üçüncü kişi bir ilişkinin güzelliğine böyle mi dahil olur. Bu ilk romanında Erdoğan Aktaş'ı kutluyor ve kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.

"..beni dalgalı denizlerine sürükleme, lütfen sirenlerin çağrısı gibi beni kayalıklara çekip, parçalara bölme, bırak hayallerimi, seni ve aşkımı yalnız yaşayayım.."

Friday, November 10, 2006

Dışardan etki.

Bir ürünün ambalajı onu almamızda ne kadar etkiliyse, bir binanın giydirilmesi de içeri de ne yaptıklarında, nasıl ürettiklerinde ve nasıl sattıklarında o kadar etkili bence. En son gördüğüm Citroen binasında arabaların oturdukları ray üzerinde aşağı-yukarı hareket etmeleri beni çok fazla etkiledi, çokta başarılı buldum. (Burada resmini bulamadığım için ekleyemedim)

Bunun üzerine de Marketing Türkiye'nin aylık yayınladığı Outdoor&Sign'den bu konuyla ilgili bir kaç kelime eklemek istedim.

Ambalajlar ne söyler?
* Moda ve zerafetle ilgili ambalajlarda pastel renkler, yaldız ve siyah kullanılıyor.
* Parlak renkler hafiflik, kutlama, rahatlık ve mutluluk duygusu veriyor.
* Daha koyu renkler, daha ciddi bir hava katıyor.
* Fotoğraf makinası ve teknolojik aletlerde kullanılan siyah ve gri renk 'ileri teknoloji' anlamına geliyor.
* Metal folyo, koruma amaçlı değilde daha çok görsel amaçlı kullanıldığı zaman, her zaman yüksek kalite ve pahalılık imajını sağlıyor.

Binalar reklamlarla giydiriliyor, çünkü:
- Stratejik olarak doğru seçilmiş bir cephe, etkileyici bir kreatif çalışmayla bütünleştiğinde markayı tüm mecralardan daha fazla etkileyeceği düşünülüyor.
- Bu tip çalışmalar markaların yaratıcı taraflarını ortaya koyuyor.
- Bina giydirmeler algılanma, hatırlama, dolayısıyla tüketime dönme avantajları sağlıyor.
- İnşaat halindeki binaların reklamlarla süslenmesiyle, çevrede kreatif bir görüntü sağlanıyor.

Wednesday, November 08, 2006

Doğum/Ölüm

Bu hafta hem bir ölüm, hem de bir doğum haberi aldım. Doğumun heycanlandırıcı olduğu kadar ölümün hangi yaşta gelirse gelsin üzücü olduğunu bir kez daha yaşadım. Biliyorum bu hayatta her şey biz insanlar için ama hasta da olsa, yaşlı da olsa ölüm hep bir burukluk bırakıyor giderken... Ecevit 172 gündür hastanede sürdürdüğü mücadeleyi kaybetti. Arkadaşım Burak Arıcı'nın bebeği Naz Arıcı aramıza katıldı.

Bülent Ecevit yaşlılığı ve dışarıdan müdahale aldığı son dönemi haricinde Türk siyaseti için çok önemli işler yapmış, siyaset tarihinde var olan en dürüst siyasetçilerden biri olmuştur. Olması gerektiği gibi yani.. Normal olan buyken şimdi en dürüst olan diye anılması çok garibime gidiyor.. Zaten dürüst olunmalı, insan dürüst diye övülmezki.. Kendisinden bu ülke çok şey öğrendi. Allah Rahmet Eylesin.

Naz'cığım, ne zaman hala diyeceksin :) İyiki doğdun tatlım.










YARIN
birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı
karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk
pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli

Bülent ECEVİT

Saturday, October 28, 2006

29 Ekim


"ATAM,
Dünya düşsede peşimize,
Yer sarsılsa da yerinden
Ne senden geçeriz
Ne yarattığın eserinden..."

Hepimizin en büyük bayramı olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutlarım.

7'n BİTİRDİN!


Ben beğendiğim için mi güzel olmuş, yoksa gerçekten güzel mi?
Oldukça başarılı, en az bir önceki kadar güzel. Edinmeli, güzeelce dinlenilmeli bence..

Olgunluk şarkıları daha başarılı, hep böyle güzel şarkılar olsun da bizler de hep keyifle dinleyelim..

Bayram gibi Bayram...

Çocukluğumdan beri bayramları hiç uyuyamam zaten. Anneannem varken uyandıramazdı sanırım ama o beni bırakıp gittiğinden beri hiçbir şey eskisi gibi değil zaten.. bayram öncesi yapılan tüm hazırlıklar bayramda gerçekleşecek diye mi heycanlanıyorum napıyorum bilmiyorum. Bu bayramda her bayram olduğu gibi annemler kabristana gittiklerinde durduk yerde uyanıverdim, bir güzel kahvaltıyı hazırladıktan sonra kardeşimi uyandırdım.. :)) Napim hem canım sıkılmaya başlamıştı hemde acıkmıştım.. Sonra ailecek güzel bir kahvaltıdan sonra (babam haftasonuda işe muttlaka gittiği için ailecek kahvaltılarımız bayram sabahlarında gerçekleşiyor bir tek) sırasıyla amcamlar, annemin yengesi, teyzemler, annemin arkadaşları derken klasik bayram ziyaretlerimizi yaptık.. Aslında bu yaşta benimde hala onlarla geziyor olmamı herkes biraz garipsiyor sanırım ama ben seviyorum.. İkinci gün babam evde yokken dışarı çıkabilirim diye Gözde'ye gittim kahvaltıya. Sonra eşi ve arkadaşları birlikte biraz dolaştıktan sonra babam eve geldiğinde ise olması gerektiği gibi hemen eve döndüm. Sonra bir güzel teyzemleri, aynı akşam kardeşimin doğum günü olması sebebiyle onun arkadaşlarını ve Sibel Ablamları ağırladık. Bayramın 3. günü iseee o kadar geç kalktım ki, sanırım 2 yılın tüm uykusuzluğunu çıkarttım. Sonra akşamüstü Gözdelerin yanına gitmek için evden çıktığımda Caddeye ancak 1 saatte varabildim. Aman Allahım o ne biçim trafikti yaaa iyiki arabasız çıkmışımm.. Sonra bir arkadaşımla akşam yemeği yedikten sonra eve döndüm.. Böyle işte bayram gibi bir bayram geçirdim yani.. En sevdiğimden.. Bence çok güzeldi. Tatile gitsemde eğlenir, keyif alırdım ama böyle de güzel oldu..

Friday, October 20, 2006

Belgin'in İftarı


Geçen cumartesi toplanıp -20kişi- Belgin'e iftara gittik. Bu gördüğünüz şahane sofra göremediğiniz asıl sofranın sadece bir köşeciği.. O kadar güzel hazırlanmış, o kadar şahane yemekler yapmışkiii, sadece iftarda değil sahura kadar kalmamıza sebep oldu.. Önce yemeğimizi yedik, sonra tatlımızı, sonra kahvemizi içtik, sonra çayımızı, sonra bir güzel tabu oynadık, çok güzel sohbet ettik ve tabi tekrar karnımız acıktı, haydaa gecenin o saatinde oturduk tekrar masaya sahurumuzu yaptık.. ŞÖle özetleyeyim ertesi gün iftar geldiğinde ben hala toktum :))
Belgincim bizi o kadar güzel ağırladıki, 20 kişi hem iftar, hem sahur hiç kolay değildi walla... Ellerine sağlık Belginim, herşey için bir kez de burdan çoook teşekkür ederim.

Bir önceki haftada Yıldız'da iftardaydık onun fotoğrafını çekmemişiz.. Allahtan Ramazan bitiyoda rejimime geri dönebilicem, yoksa sayelerinde aylardır yaptığım rejim boşa gidecekti :))

Wednesday, October 18, 2006

CAM TAVAN SENDROMU

"Bir seyin imkânsiz olduguna inanirsaniz, akliniz bunun neden imkânsiz oldugunu size ispatlamak üzere çalismaya baslar. Ama bir seyi yapabileceginize inandiginizda, gerçekten inandiginizda,akliniz yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardim etmek için çalismaya baslar"

Dr. David J. Schwartz Bilim adamlari pirelerin farkli yükseklikte ziplayabildiklerini görürler. Birkaçini toplayip 30 cm yüksekligindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin isitilir. Sicaktan rahatsiz olan pireler ziplayarak kaçmaya çalisirlar ama baslarini tavandaki cama çarparak düserler. Zemin de sicak oldugu için tekrar ziplarlar, tekrar baslarini cama vururlar. Pireler camin ne oldugunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engelledigini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarini cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zipla(ya)mamayi ögrenirler.
Artik hepsinin 30 cm zipladigi görülünce deneyin ikinci asamasina geçilir ve tavandaki cam kaldirilir. Zemin tekrar isitilir. Tüm pireler esit yükseklikte, 30 cm ziplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yüksege ziplama imkânlari vardir ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarini cama vura vura ögrendikleri bu sinirlayici 'hayat dersi' ne sadik halde yasarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânlari vardir ama kaçamazlar. Çünkü engel artik zihinlerindedir. Onlari sinirlayan dis engel (cam) kalkmistir ama kafalarindaki iç engel (burada 30cm'den fazla ziplanamaz inanci) varligini sürdürmektedir.
Bu deney canlilarin neyi basaramayacaklarini nasil ögrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yasadiklarina 'cam tavan sendromu' denir.
Bir insanin gelebilecegine inandigi en üst nokta, onun cam tavanidir.
Cam tavaniniz hayallerinizin tavan yüksekligini gösterir.
Insan inandigina denktir.
Yapabilecegini düsündügü kadardir...

Saturday, October 14, 2006

Sen, Ben ve Dupree..


Bu hafta izlediğim film..

Hem de ilk defa gittiğim Carrefour Maltepe Park'ta. Sinema salonları AFM olduğununda etkisiyle sanırım gayet güzel ve rahattı. Filme gelince afişinden anlaşılabileceği gibi Dupree Carl'ın en yakın arkadaşı düğünde de sağdıcıdır. Düğün için bir hafta izin aldığında işten kovulur, kalacak yeri olmayan Dupree'yi Carl ve Molly evine alır. Ve film bu 3lünün maceralarını anlatır.

Zor Baba filmine benzetilmeye çalışılmış ama ben onun üzerine film tanımam, o kadar gülmedim çünkü ama güzeldi yani bence :)

Wednesday, October 11, 2006

Carting



Eveeet sonunda Carting'i de denedim... Hemde sadece 3 defa kaza yaparak :)) Burnumuzun dibinde Adatepe'deki piste gittiğimizde o kadar kalabalıktı ki, sıra hiç bize gelmeyecek sandım.. Sonra eeen öndeki arabaya oturdum, kaskımı taktımmm ve sağ gaz - sol fren arabayı kullanmaya başladımm.. Evet hızlı gidiyorum ve !!! direk ilk virajdaki lastiklere tosladım :) Hadi ben ilk defa deniyorum arkamdan gelen adamın bana çarpmasına ne demeli... Zaten bu arabalar geri geri de gitmiyo.. Beni ordan kurtardıklardan sonra ikinci büyük kazamı - ki oradaki çocuğun gelip, bir daha böyle çarparsan seni pist dışına çıkartırım dediği- yapıyorum.. Allahım hiç gidemicem sanırım :) 3. ve son büyük kazamı yine aynı virajda yapıyorum :) Çocuğun kötü bakışlarını - ilk kez deniyorum heralde diyerek tersliyorum. Çocuk aaa tamam o zaman keyfine bak diyo.. Keyfe bakkkk :)
Bizimle birlikte piste çıkanlar ciddi ciddi yarışmaya başlıyor o sırada bizimde süremiz dolunca bizi çıkartıyorlar pistten.. Carting demek buymuş demekki.. Daha büyük pistlerde denemek dileğiyle... Keyifli, eğlenceli ama aynı zamanda tehlikeli.. Tavsiye ederim.... :))

Resim.. Doğru dürüst bir carting resmi bulamadım bununla yetiniverin.. Diğeride araba içerisinde çekilmiş ben.. Arabayı düzgün kullanıyorum ya ondan :) İki kişi aynı anda pistte olunca birbirimizi çekemedik.. Neyse artıkkk beni daha önce kasklı görmüştünüz :))

Saturday, October 07, 2006

Caesar Salata ve Sosu


İşte yeni tarif isteyenlere yepsyeni bir tat...

Malzemeler
* 1 Aysberg ( yani göbek salata :))
* 1 fincan mayonez
* 1 yemek kaşığı limon suyu
* 1 diş ezilmiş sarımsak
* Yarım fincan rendelenmiş parmesan peyniri
* 1/4 fincan süt
* Tuz, karabiber

Yapılışı;

Göbek salatamızı bir güzel yıkadıktan sonra güzeeeelcene elimizle kesmeden küçük parçalara ayırıyoruz. Biliyorsunuz sebzeye metal değdikçe vitamini kaçıyor :) Başka bir yerde mayonez, limon suyu, sarımsak, süt, tuz ve karabiberi karıştırıyoruz. Sonraaa göbeğimizin üzerine :) - yani salatamızın - bir güzel döküyoruz sosumuzu.. Üzerine de parmesanımızı...

Afiyet olsun :)

Resim.. Orda yemek yapılırken eli belinde izleyen ben :))

Friday, October 06, 2006

Sıkıysa Pazarlama / MURAT ŞAYLAN - Referans Noktası

* Pazarlama Satış Değildir. Pazarlama "albeni" yaratmaktır. Müşteriyi ürüne çekmeye çalışır, satıcıların elini güçlendirmeye çalışır. Pazarlama pazardan değil, zihinden yer kapmaya çalışır.

* 4P - Ürün(product), Fİyat(price), Dağıtım(Place), Tutundurma (Promotion)
diğer P'ler.. İnsan (people), hız(pace), politika (politics), paket(package), sunum(presentation)

* Tüketici kraldır. Atalet duygusunu sahiplenen firmalar yakında yok olacak.

* Pazarlama, hedef kitleyi belirleme, ürün geliştirme, fiyat belirleme, bulunurluğu planlama faaliyetlerinden başlar. Rakiplerden farklılaşmak, ürün ve iletişimde konumlama belirlemek, marka yönetimi yapmak, pazarlama planı hazırlamak, pazarlamanın başlıca görevleridir.

* Pazarlama değişimdir. Tüketiciler için basit olanı bulmaktır.

* Pazarlama girişimciliktir. Müşteriler için ürünleri yenileme veya varsa gizli varlıkları ürün haline getirme demektir. Sürekli yeni müşteri adayları bulmak ve onları satın almaya ikna etmektir. Mevcut müşterilerle sürekli iletişim kurma ve onlara tekrar satış yapma fırsatı kollamak demektir. Pazarlama başlamak, harekete geçmek demektir.

* Pazarlama bitmez... Pazarlama üretim öncesinde başlar ve satış sonrasında da devam eder.

* Pazarlama felsefedir..- Win - win - Pazarlama dünya barışını ve küreselleşmeyi savunur.

İsmini doğru seç.. İyi bir isim herşeydir.. (Sesli - sessiz - sesli - sessiz)

Konuyla ilgili merak ettikleriniz varsa lütfen sorun :)

Domatesi Satmak / Ateş Yaylıoğlu

İlan; duyurur, reklam; tanıtır ve beğendirir, haber ise bilgi verir.

Haber analizi neden önemlidir?
- Haberin değerini kategorize etmek,
- Haberin algısını değerlendirmek,
- Rakiplere göre durumumuzu konumlandırmak,
- İletişim stratejilerimizi belirlemek,
- PR aktivitelerimizi değerlendirmek.

Standart analiz kriterleri
- Haber adeti
- Tiraja göre dağılım
- Erişim
- Sütun X CM
- Reklam Eş Değeri
- Haber Etkisi

"Türkiye de 1 gazeteyi ortalama 3 kişi okuyor."

Bunların dışında analiz kriterlerini çoğaltmak mümkün;
- Yayın gruplarına göre dağılım
- Dağılım alanına göre dağılım
- Yayın tipine göre dağılım
- Yayın içeriklerine göre dağılım
- Yayınlara göre dağılım
- Küpür tipine göre dağılım
- Alıntı kaynağına göre dağılım
- Görselliğe göre dağılım
- Anahtar kelimenin haberde geçtiği yer...

Levent Hatay / VESTEL

Markayı ne kadar esnetirsen, o kadar kişiliğinden kaybeder.

Pazarlama, budadıkça, büyür.

Pazarlama'da Sırtımızı Nereye Yaslayacağız? Yenilikçilik mi, Yaratıcılık mı? / ALİ SAYDAM

Karışan Kavramlar;
* Involment- İlgili olmak // Commitment - Bağlı olmak
* İlişki ve İletişim
* Liderlik ve Yöneticilik (Lider dağın arkasını görür, başına ne geleceğini bilir.)
* Sanatlı ürünler ve sanat ürünleri (Sanat kurgulamaktır)
* Yaratıcılık ve Yenilikçilik
Yaratıcılık; Bireyseldir.
Yenilikçilik; İş bağlamında düşünmelidir, toplumsaldır, başarı ve sonuç odaklıdır.
Yenilikçilik; bir fikir, ürün ve hizmeti satın alması için hedef kitleyi ikna etme gücüdür.

Inovasyonu kuvvetli olan reklamların; kendi kendini tekrarlaması olmaz. Inovasyon yeteri kadar güçlüyse kendi kendini yeniler.

"HATAYI YAPMAK İNSANA, TEKRARLAMAK ŞEYTANA MAHSUSTUR."

Mevcut Durum Analizi - Gelecek Beklentisi - Yenilikçilik Buluşçuluk - Gelecek Tasarımı - Stratejiler - İş Sonuçları - Mevcut Durum Analizi - ...

Kurthan Tarakçıoğlu/HYUNDAI


- Çalışanların hepsine şöhretli insan muamelesi yapmak gerekir.
- Liderlerin işi hem genel, hem de detaydadır.
- Lider, iletişim üstadı olmalı ve iletişime hakim olmalıdır. Hız = HERŞEY!
- Rekabet üstünlüğü farklı olmaktan kaynaklanıyor. (Üründe farklılaşmak, hizmette farklılaşmak, farklı bir ses çıkartmak..)
- Daima perakendeci gibi düşün! (en çok gözeten olmak, tutarlı pazar bazlı fiyat sağlamak, markaya odaklanmak, bayi ağını korumak, tüm segmentlere odaklanmak..)
- Çevrenize enformasyon vermeyin, enformasyon bombardımanına tutun.
- Ya olayların akışını seyredersiniz, ya olayların akışını değiştirirsiniz.
- Liderlik tencereye kapak koymayı değil, zaman zaman tencereyi karıştırmayı da gerektirir.
- Lider, düzen sağlayıcı olduğu kadar, kaos da yaratıcıdır.
- Hedefler kararlılığı ateşlemeli, telkin etmelidir. İnsanlar onlarla özdeşleşeyi istemelidir.
- Maddi ve manevi rehberlik daima gereklidir.
- Kutlamayı, tebrik etmeyi ve teşekkürü hiç bir zaman unutmamak lazım.

Geleceğin Medyası - Serhat Akkılıç/ Project House

* Yepyeni bir nesil geliyor. "Z" nesli.
* Katılımcı, kişisel ve tüketici tarafından üretilen bir medya evrenindeyiz.
* İçeriği filitre etmek, içeriği incelemek daha da zorlaşacak.
Tüketici yerine 'Prosumer' türetici kullanılacak.

Halkla İlişkilerde Son Trendler? / Meral Saçkan - Barika Göncü

ICCO
İngiltere'de 1986 yılında kurulan ICCO (international Communications Consultancy Organisation) 98'de ABD'nin katılmasıyla güçlenmiş, 2006 daki haliyle 29 ülkenin yerel derneklerinin üye olduğu 25.000 katılımcısıyla dünyanın en büyük danşmanlık organizasyonu haline gelmiştir.
ICCO Misyonu;
* Uluslararası Mesleki Standartlar (liderlik ve iletişim, iş planlaması, iş geliştirme, mali sistemler, kampanya yönetimi, müşteri memnniyeti, yeni müşteri, insan kaynakları yönetimi)
* Uluslararası Etik Standartlar (2003 Stockholm Bildirgesi, Uluslararsı CMS denetimi ve kalite belgesi)
* Dünyanın en iyi örneklerini paylaşmak ve yaymak
* Pazar bilgilerini sağlamak
* Üyeler arası iş fırsatları yaratmak
ICCO Faaliyetleri;
* ICCO Dünya Raporları
* ICCO Dünya Zirveleri - Eğitim Programları-
* CMS Denetim - açık bilgi platformu
IDA
2004'te 14 şirketle kurulan İDA'ya şu an 16 PR şirketi üye ve üyeleri arasında 400 çalışanı, 200 reklamvereni bulunmakta.
IDA Faaliyetleri;
* Eğitimler - Stratejik İletişim Eğitimi -
* Üniversite öğrencileri İDAnın staj programına katılıyor.
* Özel eğitim programları var. - Kriz iletişimi, gündem yönetimi, finansal halkla ilişkiler.. -

Halkla İlişkilerde Bugün

Halkla İlişkiler büyüyor.. %27
Uluslararası alanda halkla iliişkiler gelişiyor. % 60
En fazla halkla ilişikiler hizmeti alan kollar; Bilişim/Teknoloji/Telekominikasyon/Sağlık/Biyoenerji
Halkla İlişkiler Ajanslarından en çok talep edilen hizmetler;
Medya İlişkileri, Kurumsal İletişim, Pazarlama yönelimli PR
Halkla İlişkiler Ajanslarından en az talep edilen hizmetler;
Organizasyonlar, Yatırımcı İlişkileri, Kurumiçi İletişim
Büyümeyi sağlayan faktörler; olgunlaşan PR pazarı, ekonomide gelişme, yabancı yatırım
Büyümeyi etkileyen faktörler; yetenekli eleman azlığı, ekonomik yavaşlama, PR faliyetlerinin maliyetlerinin düşürülmesi

Halkla İlişkilerde Gelecek

Dünya değişiyor.( Devlet ilişkileri, uluslararası Pazar, tüketiciler, medya, inanç sistemi, güven değişiyor.)
Toplumda iş dünyasına duyulan güven azalıyor.
STK!lara duyulan güven artıyor.
Tüketici ve paydaş güveninin kazanılması gerekiyor. (Alınan/uygulanan kararlarda değil, karar aşamasında paydaş ilişkileri önem kazanıyor.
Reklam güvenilirliğini yitiriyor.
PR tüm bunları toplamada lider konumda..

Halkla İlişkiler Nereye Gidiyor?

- Açık ve kesintisiz iletişim
- Özellikle finans konularında şeffaflık
- Uzun vadeli düşünceler
- Kollektif uzlaşım
- KSS

Nasıl hazırlanacağız?
- İtibar yönetimi; önce kendimizin her türlü ayıptan uzak durması lazım (Bireysel Etik)
- Mükemmel insan kaynakları bulup, eğiteceğiz ve elimizde tutacağız
- Paydaşları karar süresine katılan, geri bildirimleri olan ve yorumlayan kişiler olarak konumlandıracağız
- İletişim danışmanıyız, iş danışmanı değil
- Mükemmel stratejiler, mükemmel taktikler geliştireceğiz
- Değerlendirme çok önemli
- PR’ın önemini yöneticilere ve şirket sahiplerine anlatacağız

SONUÇ

Geçmiş Gelecek
İletişim Ayrıydı. Bütünleşik
PR Ajanstı. İletişim Danışmanlığı
Ürün Destektik. Marka muhafızlarıyız
Basın İlişkileri Önemliydi Sosyal Paydaşlarda önemli
İletişim Tek yönlüydü Çok yönlü
Kültür Tek kültürlülük Çok kültürlülük

İletişim gün geçtikçe farklı noktalara kayıyor; internet ve blog gibi.. Hatta bloglar artık gazete haberlerine bile kaynaklık edebiliyorlar. Şirketler de blogları kullanmaya başladı. KSS’nin bir kısmı yasal sorumluluk haline gelecek.

- Hizmet verdiğimiz herkesin beklentileri artacak, gerçekten kalifiye ve şirketlerle doğru ilişkiler kuranlar ayakta kalacak.
- Farklı alanlarda, farklı sektörlerin dillerini kullanacağız.Tüketiciler resmi şirket söylemi dışında kendileri gibi konuşan insanlar istiyorlar.
- Tüketicilerin karar, hatta tasarım sürecine katılmaları gerekiyor.
- Şirket şeffaflığının ve güvenin arttırılması şart.
- Çeşitlilik, çok yönlü bilgi akışı; farklı grupları ortaya çıkartıyor.

İletişim ve teknolojinin her ne kadar gelişsede; BİREBİR İLETİŞİM’in önemi devam edecek!

Thursday, October 05, 2006

Şeytan Marka Giyer...


Aynı isimli kitaptan uyarlanan filmi; dün galasında, Marie Claire Dergisinin bizler için hazırladığı özel yayında izledim. Daha kitabını okumadan filmi izlemek benim her zaman yaptığım şey aslında... (Da Vinci de olduğu gibi) Bir kitabın filminin çekileceğini bildiğim zaman okumaktan kaçıyorum galiba :)
The Dewil wears Prada (Orjinal ismini daha çok sevdim) 'ya döndüğümüzde film;
Runway Dergisinin yayın yönetmeni Miranda'nin modadan hiç anlamayan ve giyinmeyi bilmeyen(!) Andrea'yı işe almasıyla başlıyor. Andrea zaman içerisinde modaya hakim duruma ve Miranda'nın bitmek tükenmek bilmeyen imkansız isteklerini yerine tam zamanında getirmesiyle işinde bir yıldız haline geliyor. Bu süreçte Andy ailesi, sevgilisi ve tüm yakınlarından uzaklaşır ve aslında yapmak istediklerinin de bu olmadığını anlar. Film, Andy'nin Mirandanın dünyasından biri olduğunu farkedip bundan vazgeçmesiyle sona eriyor. Eğer moda dünyasındaysanız (filmde Valentino, Donna Karan gibi bir ç markanın koleksiyonundan parçalar var), yayın dünyasındaysanız bu filmi görmelisiniz derim. Ben beğendim eğlendim..
Aaa unutmadan film aynı zamanda sadece işinize yoğunlaşır, sadece çalışırsanız, gözünüz başka bir şey görmezse tüm sevdiklerinizden uzaklaşırsınızı da işliyor. Ben en çok bunu farkettim :))

Tuesday, October 03, 2006

İşte Marketingİst notlarım.. Şimdi nasıl başlayacağıma aslında çok karar veremedim. En iyisi katıldığım tüm oturumları tek tek yazmak.. Böylece faydam olacaklar daha kolay indirebilir, kullanabiliriler..
Marketingistin en çekici olayı mı Project House'un her yere (evet heryerde tuvaletin duvarlarında bile vardı) bıraktığı postitleriydi :)
Her birinde ayrı bir pazarlama sloganı süslü postitler herkesin oldukça ilgisini çekti ve öyle tahmin ediyorum ki Project House için başarılı bir fuar oldu.
Ekmeğimizi Marketingden çıkaranlar buluştuk bu senede işte.. Şimdi hep birlikte 4. sünü bekliyoruz :)

Tuesday, September 26, 2006

Bal Kabaklı Cheesecake

" Malzemeler;
* 2 paket Krem Beyaz Peynir
* 1 paket Vanilya
* 1 kilo soyulmuş ve temizlenmiş bal kabağı
* 1 çay bardağı veya 3 yemek kaşığı Grand Marnier
* 1 su bardağı ve 2 kahve fincanı toz şeker
* 3 adet yumurta
* 1 su bardağı krema
* 1 1/2 paket eti burçak büsküvi ( toz haline getirilmiş.)
* 4 yemek kaşığı eritilmiş ve soğumuş tereyağı - margarin karışımı
* 1 yemek kaşığı tane karanfil

Yapılışı:
Bir tencerede kabak parçaları, 1 su bardağı toz şeker, tane karanfil ve 1 su bardağı su ilave edilip, 20 dakika orta ateşte pişirilir. Yumurtaların sarısı ve beyazları ayrılır ve bir kapta beyazı çırpılır. Başka bir yerde yumurta sarısı, toz şeker, vanilya, Grand Marnier karıştırılır ve haşlanıp, ezilmiş kabaklar ilave edilir. Çırpılmış yumurta beyazı, krema ve krem peynir eklenir. Çırpılır.
Toz haline getirilmiş büsküviler teflon ya da pyrex bir kaba düzgün bir şekilde yayılır. (yayarken cam bir bardak altından yardım alınabilir.) Yağ karışımı bir kaşık ile içe doğru yayılır. (kaşık toza değmemelidir.) Daha önce hazırlanan karışım üzerine dökülür ve sıcak fırında orta kattaki ızgara üzerinde 175'C'de 40 dakika pişirilir. Piştikten 6 saat sonra servise hazırdır. "

İnanması güç ama resimde görüneni ben yaptım.. Şimdi denemek isteyenler, canı çekenler, tekrar isteyenler parmak kaldırsın lütfen! :))

Saturday, September 23, 2006

İşte Ankara :)



Geçen cumartesi Ankara'daydım. 25 yıldır ilk defa gittiğime bir çok kişi inanmadı.. Neden ki.. İstanbul'u da görmeyen çok insan var ben şaşırıyomuyum :) Herneyse konumuz Ankara.. Evet Cumartesi Ankara'ya gittik, önce Ümitköy'de bir bayimizi açtık :) Kendisine hayırlı işler.. Sonra Arjantin Caddesine gittik burası bence Nişantaşına benziyo.. Yani benziyo demeyeyim de benzetmeye çalışmışlar diyeyim :) Ordaa şirketçe yemeğimizden sonra otele döndük.. Otelimiz Ulus'ta 19 Mayıs'taydı. Radisson Sas. Sonraaa Mehmet sağolsun beni ve Zeynep'i otelden alarak Anıtkabir, Atakule, Kuğulu Park, 7. Cadde, Tunalı Hilmi... vs. gibi Ankara Kalesi hariç görülebilecek her yeri gösterdi :) - unutmadan Mehmet'le birlikte Barış ve Onur'da bizimleydi, onlara da çok teşekkürler - pazar günü Arjantin caddesindeki brunchımızdan sonra evimize döndük.. Tabi bağımlılık yapan Ankara Salı günü beni tekrar çağırdı :) Bu sefer Rüzgarlı'da bir bayimize gittik, ordan da Simon Boliver'deki bir başkasına.. Sonraa çok sevdiğim, hep onunla çalışmak istediğim Mandalina'ya gittim. Mandalina Ajans'ta beni karşılayan Nurettin bana ofisi gezdirdi. Yerlerinde gözüm olduğunu bilmeyen ekip, ofisi emin ellerde diye düşünüp çıkmıştı bile :) Tamam burdan itiraf ediyorum, hiç bir şeye dokunmadım. Mandalina'nın İstanbul'a artık gelmesi gerektiğini bütün gece tekrarladım durdum.. Sonra yine oteldeydim. Ertesi günde İstanbul'a döndüm.. Ankaralıların dedikleri gibi Ankaranın en güzel şeyi İstanbul'a dönüşüymüş :)

İşte böyleee kısa Ankara turum bence oldukça renkli geçti. Fotoğraf için Barış'a çok teşekkür ederim...

Bu sene de bekar gezelim :)

Eveeet bu yaz hemen hemen her hafta düğün, nişan gibi birleşme organizasyonlarına gittim.. Kimler mi evlendi? Diş doktorum Hüseyin Abiden Gülsevil'e; Kağandan Ali'ye; Azize'den Caner'e; Sueda'dan Neslihan'a kadar herkes herkes evlendi. Elif'le Serkan; Başak'la Mehmet veeeeeee Filiz'le Ferhat nişanlandı...
Ennnnnn önemlisi Gözde'yle Mervan evlendi... Yukarıdaki resim ona ait... Canım arkadaşım çok çok çok mutlu ol inşallah.. Ve ben o nikahta şahittim.. O kadar heycanlandım ki.. Gözdem çok güzel olmuştu. Bir insana gelinlik böyle mi yakışır...
Evlenenlerin hepsine hayırlı olsun diyorum, nişanlananlara da Allah tamamına erdirsin tabiki...
Ya bir yazda böyle geçti işte.. Ben bekar olmaya devam.. Aşk lazım aşk, aşk :)

Thursday, September 21, 2006

Yazacak çok şey var..

Düğünlerdi, nişanlardı, toplantılardı, fuarlardı, Ankaraydı, Barondu, Cheesecake''ti derken... Blogumla bir türlü ilgilenemedim. Yakında her şeyiii birer birer anlatıcam.. Hatta bir de yemek tarifleri vericem ki üf... :)

Bekleyin ve/veya Özleyin Beni...

Görüşürüüüüüüüüüüz!

Wednesday, September 06, 2006

www.fotoport.com

Sizde benim gibi fotoğrafları cd de değil, albümde saklamayı mı seviyorsunuz?

Uzun zamandır çektirdğim fotoğraflar vardı. Hatta hep amaaan digital makinalar çıktı mertlik bozuldu diyodum, hatta annem "e çekiyosunda noluyo elime alıp bakamadıktan sonra.. " diyordu. Aslında Eminönünde bildiğim, tanıdığım, daha öncesinde birlikte çalıştığım fotoğrafçılar vardı ama Eminönüne gidecek vakit nerde... hem giderken fotoğrafları cd yapıcan yanına alıcan.. Zor işler çok zooor...

Bir gün arkadaşıma bir kargo geldi ve o bak fotoğraflarımı bastırdım diye kargosunu gösterdi bana.. Eveeet
www.fotoport.com
Giriyorsunuz, üye oluyorsunuz, sonraaa ister albümünüzü burda saklıyosunuz, isterseniz 10x15'ten 20x30 poster boyutuna kadar bastırabiliyorsunuz, fotoğraflarınızdan promosyon malzemesi yaptırabiliyorsunuz... Ve tüm bu istedikleriniz 2 gün içerisinde adresinize teslim ediliyor.

Tabi ben bunu keşfedinceee ilk seferde 82 tane foto yüklemişim, bugün geldiler. Süpppeer... Şimdi onları güzelce albüme yerleştiricem, çerçeveye koyucam. Doyaaa doyaa bakarım artık fotoğraflarımaa...

Monday, August 28, 2006

PR Uzmanını neden bünyemizde çalıştırmalıyız?

Halkla ilişkiler, genel olarak net tanımlanmamış bir disiplindir ve her nedense, değeri yeterince anlaşılmayan bir kaynaktır. Son zamanlarda, tüm işletmeler, iyi yapılmış halkla ilişkilerden fayda sağlayabiliyor. Bu nedenle, şirket sahiplerinin, pazar ihtiyaçlarını ve bir PR uzmanıyla çalışılmaksızın alınan sonuçları iyice değerlendirmeye teşvik edilmeleri gerekiyor. Her başarılı işletmenin ardında, bir PR danışmanı ya da bir grup PR uzmanı bulunuyor.

Yeni işletmelerin neden PR uzmanları çalıştırmaları gerektiğine kısaca bakalım:

1. Profesyonel bir başlangıç yapmak için
“İmaj her şeydir” denir. PR uzmanları, bu önermenin doğru olduğunu bilirler. Çoğu insan, iyi bir görsel temsilin gücünü küçümser. İş dünyasında profesyonel bir başlangıç yapmak için, yalnızca teknik ve ekonomik bilgi birikimine sahip olmak yeterli değildir; aynı zamanda görsel temsile de ihtiyaç vardır. Bunun anlamı şudur: bir logo, bir slogan ve şirketi tipik bir biçimde temsil edecek tüm malzemeler. PR danışmanları, şirkete uygun bir görsel kimlik planı yaratmak için tasarımcılarla birlikte çalışırlar. Şirketin dışarıya sunduğu tüm dokümanların, bu plandaki kurallara uygun olması gerekir. Ayrıca, içerikleri doğru olmalı ve profesyonel bir üslupta yazılmalıdır. Halkla ilişkiler uzmanları, bir şirketin çalışanlarını, kaliteli iş mektupları oluşturmak ve sonuç olarak, potansiyel müşterilerden olumlu geri dönüş almak konusunda eğitebilirler.
2. İletişim kurmanın sırlarını öğrenmek için
İletişim, yalnızca sözcüklerden fazlasını ifade eder. Standartlar halen kabul görse de bazen orijinallik, başarının anahtarı olur. İyi bir iletişimci, hedef kitlesini anlar ve mesajını tam da arzulanan başarıyı getirecek biçimde kurgulamayı bilir. Ama, doğuştan iletişimci olan insan sayısı azdır. Halkla ilişkiler danışmanları, etkili iletişimin “hileler”ini kullanırlar. Başarılı iletişimin anlamı, varsayımla nasıl ilgileneceğini; vücut diliyle nasıl çalışacağını; şekil, alışkanlık ve fikirleri nasıl anlayacağını; birinin sorun ya da sorularını nasıl dinleyip yanıtlayacağını bilmek ve özgüven kazanma yetisine sahip olmaktır. PR uzmanları, girişimcileri, mücadelelerle ya da zor insanlarla başa çıkma ve hedef kitle üzerinde iyi bir etki bırakma konusunda eğitebilirler. Ayrıca, fiziksel görünümün de iletişimde büyük rolü vardır. PR çalışanları, başarı için giyinmenin sırlarını bilirler.
3. Kamuda olumlu izlenim yaratmak için
Girişimcilerin halkla ilişkiler konusundaki eksiklikleri, işletmenin başarısına ciddi biçimde zarar verebilir. Çoğu işadamını en çok zorlayan kısım ise kamuya doğru mesajı vermektir. Broşürler, föyler ya da basın bültenleri, harcanan parayı hak etmeleri için dikkatle hazırlanmalıdır. PR uzmanları, kamunun yanlış varsayımlarını ve diğer olumsuz görüşlerini nasıl ortaya çıkaracaklarını bilirler ve olumlu bir algılama yerleştirmeye çalışırlar. Acı ama gerçektir ki bir mesajın güvenilebilirliği, kamuya ulaştırılma biçimlerine bağlıdır. Bir PR uzmanı işe dahil değilse, büyük ihtimalle kötü bir strateji, kamunun fikrini örseleyecek ve istenmeyen bir güven kaybına yol açacaktır.
4. Bir işi ve ürünü etkin biçimde tanıtmak için
PR uzmanları, araştırma, inceleme ve diğer stratejiler ile, müşterilerine, pazardaki eğilimler hakkında ayrıntılı raporlar sunabilirler. Bu raporlar, potansiyel müşteri gruplarının ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların nasıl karşılanacağını belirler. PR uzmanları, rekabeti ve müşteri tarafındaki algılamaları analiz ederek, bir medya kampanyası için en iyi yaklaşımı tespit edebilirler. Girişimcilere ürünlerini etkin biçimde tanıtmak konusunda yardımcı olacak farklı seçenekler vardır. Broşürler, föyler, PowerPoint sunumlar, Web ilanları ve Web siteleri arasında, eski ve saygın basın bülteni, halen hüküm sürmektedir. Güvenilirlik kazanmak ve bir ürün ya da işi pazarlamak için en etkili yöntem olmayı sürdürmektedir. Sorun şu ki basın bülteni, bir uzmanın danışmanlığı olmadan, medyadan yeterli ilgiyi göremeyecektir. İşte bu yüzden PR uzmanlarına ihtiyaç vardır; güvenilir ve haber değeri taşıyan bir basın bülteni yaratmak için.
5. Ekonomik değişikliklere hızlı tepki verebilmek için
Benzer ürün ve hizmetlere doymuş bir ticari dünyada, genç bir şirket ya da yeni girişimciler için belki de en zor iş, bir isim yapmak ya da bir ürünü pazara kârlı bir biçimde sürmektir. İşletmeler, çalışmalarını güçlendirmek ve güvenilirlik kazanmak için, tüketicilere yönelik yaratıcı bir yaklaşıma, satış sonrası servis de dahil iyi müşteri hizmeti ve desteğine ihtiyaç duyar. PR, profesyonelce yapılan bir değerlendirme, analiz ve tahmin yoluyla değer katarak çeşitli iş yaklaşımlarının geliştirilmesinde kullanılabilen, yararlı bir araçtır. Ekonomik manzaranın sürekli değiştiği göz önüne alınırsa, dev bütçelere sahip uzun vadeli programlar gerçekçi değildir. Stratejik halkla ilişkiler, hızlı, uyarlanabilir, etkili ve makul ücretlendirilmiş olmalıdır. Çünkü, ticari ve endüstriyel ortamlar, günümüzde hızla değişmektedir ve pek çok durumda, bir PR kampanyasının zaferi için belirleyici olan hızlı tepkileri zorunlu kılar.

Yazar: Mihaela Lica

Saturday, August 19, 2006

PR da büyüdü :)

Bloguma baktımda PRla ilgili hiçbir şey yazmamışım. E o konuyu çok iyi biliyorum ya, kendimi de geliştirmeme gerek yok sanki... Cıkcıkcık :)) Eski Marketing Türkiye'lerden bulduğum bir yazıyı paylaşayım hepimize faydalı olması dileğiyle.... Eh konu uzmanlık alanı olunca yorumları da en sona ekleyeyim bari :)

İngiltere'de PR'ın değişimini PRWeek bakın nasıl derlemiş;
1) PR bugün gazetelerden fazlası demek.. Eskiden gazete ve dergi alanında sürdürülürken televizyonla yapılan Pr çok değerliyken, için bugün web, digital medya, online yayıncılık ve blog alanlarında sürekli gelişim görülmekte.
2) Gazeteciler PR'ı genellikle negatif olarak algılıyorlar...
3) Eskiden haberler belirli saatlerde yayınlanırken şimdi haberler meydana geldikleri anda ekranlarda yayınlanıyor. Biri çıkıpta müdahale edene kada, firmanız neyse ekranda sadece o görünüyor.
4) PR Kampanyaları globalleşti.
5) Bugün PR zaferler yaşatabileceği gibi büyük hezimetlere de yol açabilir.
6) PR'cılar şöhretli isimlerdir.
7) Kriz yönetimi PR'ın günlük işlerinden biridir. Eğer kriz iyi yönetilmez, bütünlüğü içinde ve hızlıca ele alınmazsa kötü haber derhal dünyaya yayılabilir, hasar verip, yıkıma yol açabilir.
8) PR ilk başladığı yıllarda sadece satış müdürlerinden, pazarlama müdürlerinden bilgi alırken bugün CEO iletişim işlerine de karışıp şirketinin itibarını korumaya çalışıyor.
9) Kurum içi PR'ın zamanı geldi. Dışarıdan PR danışmanlık hizmeti veren kurumlar daha çok görünmeyen işlerle uğraşacaklar.
10) Gazetecilerle öğle yemeği yeme devri kapandı. Çünkü kimsenin o kadar zamanı olmuyor, onun yerine sabah kahvaltılarında buluşulabiliyor bu daha az zaman alıp, daha ucuza geliyor.
11) PR'cılar 7/24 online olmak zorundalar.
12) Herkes PR'da çalışmak istiyor.
13) PR Sektöründe özellikle üst kademelerde kadınlar çoğunlukta.
14) PR ekipleri bugün reklam ajansları ile yan yana çalışıyor. Hatta bazı pazarlama kampanyalarında önderlik yapıyorlar.
15) İnternetteki patlama başta PR'a zarar versede PR'a yepyeni ufuklar açtığı gibi sektörü de şekillendirdi.
16) Sektör artık belirsizliklerin arkasında kaybolmuyor. Şirketler alanlarında ölçümler istiyor ve onları değerlendiriyor.
17) En iyi halkla ilişkiler uzmanları gazetecilerden çıkıyor. Çünkü gazeteciler güzel bir hikaye nasıl yazılır ve nasıl itibar kazanılır iyi biliyorlar.
18) Bugün virütik pazarlama ve bloglar ile PR uzmanları konunun önderlerine daha direkt ulaşabiliyor. Bir çok insanı değil, önderleri ikna etmek yeterli oluyor.
19) Konusunun uzmanına çok fazla ihtiyaç var.
20) PR'cılar şirket iletişiminde veya finansal iletişimde çok daha önemli roller oynuyorlar bugün. Yeni kuşak istenilen bilgiye çok daha yakın.

Yorumlar;
O kadar çok iletişim mezunu varken bir de bu işi okumayanların bunu yapmaya kalkması zaten dar olan sektörü gittikçe daraltıyor. Evet çok fazla PR Uzmanı var, çok fazla mezun ama iyi olanlar malesefki bir kaç kişiyi geçmiyor. O kişilerde firmalr tarafından kapışılıyor, çok iyi transferlere konu oluyor. Gazeteciden en iyi halkla ilişkiler uzmanı çıkmasına katılıyorum. Ben öyle olduğum için değil yaa hayır :) Gerçek bu canımmmm...
Uzmana ihtiyacımız var.. Bir iş yapıyorsak -ki yaptığımız ne olursa olsun - en iyisini yapalım.. en iyisini :)

Mağaza içi İletişim

Avantajları
* Satın alma kararını hızlandırır. Özellikle yeni bir ürünün deneme satın alımlarında oldukça etkilidir. Reklamın harekete geçmede başarısız olduğu durumlarda tüketiciyi harekete geçirir.
* Satış elemanları ve aracılara dönük olduğunda, onları daha fazla satış çabası göstermeye özendirir. Perakendecileri daha fazla raf ayırmaya yönlendirir.
* Bir kere de satın alma miktarını arttırır. Satış promosyonu belli bir süreyi kapsadığı için, tüketici bu teşvikten maksimum derecede yararlanmayı arzular.
* Marka bağlılığının dönüşmesini, eşdeyişiyle marka bağlılığının başka bir markaya geçmesini ve bunun yanında da mevsimlik satışların düşmesini engeller.
* Hedef kitleye dönük postalama listesi oluşturmada büyük yararlar sağlar.

Dezavantajları
* İnsertler özelinde yanlış ürün seçimi firmanın imajına zarar verebilir.
* Bazı durumlarda satış özendirme faaliyeti ürün ya da markanın da önüne geçebiliyor.
* Satış özendirme faaliyetleri, sınırlı bir zaman periyodunda ya da mevsimsel olarak yapıldığından müşterinin beklentilerine ters düşebilir. Örneğin, müşteri yapılan bir indirimin daha uzun süreli ya da sürekli olmasını talep eder.
* Reklamla karşılaştırıldığında mağaza içi iletişimin geniş kitlelere ulaşma olanağı kısıtlı olabilir.

Tümleşik Pazarlama İletişimi

Şirketlerin pazarlama aktivitelerini desteklemeye yönelik olan pazarlama iletişiminin ana amacı, müşterilerin sizi doğru tanımasını ve insanların sizinle iş yapmasını sağlamaktır. Şirketinizin sunduğu ürün veya hizmetlerin satışındaki başarı veya başarısızlık sadece pazarlama iletişimine bağlanamaz. Tanıtım, diğer pazarlama bileşenlerinin yerini alamaz, ancak tanıtıma gereken önemi vermeyen bir pazarlama çalışması da istenilen verimliliği sağlamayacaktır. Pazarlama planınızla uyumlu hazırlanacak bir tanıtım planı kapsamında yürütülecek tanıtım çalışmalarının, şirketinizin ekonomik gelişmesine büyük katkısı olacaktır.

İstenilen etkide bir pazarlama iletişimi için bir çok yaratıcı stratejiler geliştirilebilir. Pazarlama iletişimi için stratejik plan geliştirirken dikkat edilmesi gereken temel nokta, öncelikle müşterilerin ihtiyaçlarını belirlemek ve daha sonra sunduğunuz ürün veya hizmetlerin bu ihtiyaçları nasıl karşılayacağını göstermek olmalıdır.

Tanıtıma yönelik stratejilerinizi belirlerken unutmamanız gereken bir diğer önemli konu da, pazarlama iletişiminin bir bütün olarak ele alınması gerektiğidir. Yani pazarlama iletişimi için sadece tek bir mecrayı kullanmak, insanların sizi doğru tanımasını engelleyecek, bütünsel bir pazarlama iletişimine sahip rakipleriniz karşısında hedef kitlenizin ürün veya hizmetlerinize olan inancı azalacaktır.

Pazarlama İletişimine yönelik olarak kullanılabilecek mecralar şunlardır: Kurumsal kimliğin uygulandığı elemanlar (antetli kağıt, kurumsal yayın ve dökümanlar, vb..), dergiler, gazeteler, direct mail (broşür, katalog vb), satış kanallarında kullanılacak tanıtım malzemeleri (broşür, afiş vb), dağıtım kanallarında kullanılacak tanıtım malzemeleri (araç üzeri grafik vb), outdoor, promosyon malzemeleri (takvim, ajanda vb), ürün ambalajları, web sitesi, CD, televizyon, radyo.

Tanıtım ve pazarlama iletişimi için ayıracağınız bütçeyi de gözönünd bulundurarark tanıtım planlarınız doğrultusunda hedef kitlenize etkili bir şekilde ulaşabilmek için gerekli olan mecraları saptamalı ve saptadığınız mecraları mesajınızı doğru aktarabilmek için birlikte kullanmalısınız. Bu tür bir çalışma hedef kitleniz gözünde, şirketinize ait bir kurumsal kimlik algısının oluşmasına da yardımcı olacaktır.

Ayvalıkkkkk :)



İşte ben, işte ayvalık, işte tatil :) Tabi fotoğrafta Ayvalık ya da deniz görünmüyor ama tatilde olduğum belli :) Yani ben bunun orda çekildiğini biliyorum kısaca.. ayyy aman işte.. Bu fotoyu sevdim bunu koydum. Hepsi bu :)
Yeni iş yerimin uyguladığı Toplu Tatil (ki bence bir çok şirket bunu yapmalı, o hafta telefon sizi zorlamıyo, herkes tatilde olduğunuzu bildiği için döndüğünüzde de mailler sıkıştırmıyor) den yararlanarak bir hafta mı en sevdiğimiz Ayvalık'ta geçirdik. Hem arkadaşlarımla hem ailemle iki tarafıda kırmadan geçirdiğim güzel bir tatil oldu.. Ayvalık'ta gelişmiş bir sürü yer açılmış, hem onları denedim, hem yine her yazki gibi tekneyle gezdim.. Dinlendiiim, eğlendiiim...
Ayvalık'ı görmeyenlere mutlaka bir kez de burdan tavsiye ederim.
Sevgiler,

Marka İsimlendirme Yöntemleri

- Markaların isimleri nasıl konuyor?
- Bu isimleri verirken hangi kriterlere bakıyorlar?
Marka isimleri için hazırlana beş kategori Fonksiyonel, Buluşçu, Ritimli, Anımsatıcı, Kullanıcı Deneyimini isimlendirme.
1-Fonksiyonel İsimlendirme Ürünün fiziksel olarak fonksiyonunu direkt anlatır. Firmanın uzmanlık alanı markanın isminden anlaşılır. Örneğin "BMW" (Bayerische Motoren Werke) veya "Subway" gibi.
2-Buluşçu, Yenilikçi İsimlendirme Sektörde isim tektir, yenidir. (Unique) Bu isimler genellikle Yunan ve Latin fonetiğinden seçilir. Örneğin "Agilent Technologies" veya "Alliant Networks" gibi. Avantajları: Global anlaşılırlık, Yunan ve Latin fonetiğinin "güven ve işini bilir" algısı yaratması. Dezavantajları: İnsanlara soğuk ve sıkıcı gelmesi ve bu nedenle pazarlama potansiyeli küçük.
3- Ritimli İsimlendirme Bu isimler, kullanıcının söylerken deneyim yaşadıkları isimlerdir. Örneğin "Google, Kleenex veya Snapple" gibi. Avantajları: Markaya eğlence katar, domain kolaylığı vardır, akılda kalıcılığı yüksektir, tüketici ile duygusal bağ kurar, yüksek pazarlama potansiyeli içerir.
4-Kullanıcı deneyimini isimlendirme Ürünü kullanırken yaşanan deneyimi direkt anlatan ismlendirmedir. Firmanın uzmanlık alanı hakkında fikir verir. Örneğin "Internet Explorer veya Infoseek" gibi. Avantajları: Tüketici algısında, ürün ve firmanın uzmanlık alanı hakkında fikir verecek bir haritalandırma oluşturur, kısa ve net olması akılda kalıcılığı destekler. Dezavantajları: Uzun dönemde trendlerin, yaşam biçimlerinin değişmesiyle "yenilikçi" imaja zarar verebilir, en eski isimlendirme yöntemidir.
5-Anımsatıcı isimlendirme Ürün fonksiyonunu veya kullanıcı deneyimini direkt anlatmaz. Tüketici ürünü kullandıkça, algıda ürün ve deneyim bu isimle özdeşleşir. Örneğin "Virgin veya Apple" gibi. Avantajları: Rakiplerden güçlü farklılaşma sağlar, başarılı iletişim stratejisi sayesinde tüketici ile derin duygusal bağ kurma potansiyeli yüksektir. Güçlü marka imajı kurmak için en uygun yaklaşımdır. Marka imajının ürünün önüne geçmesi istendiğinde kullanılır, bulunduğu sektörü domine edebilir, fenomen olabilir. Dezavantajları: Güçsüz iletişim ile anında unutulur, terk edilir.

Saturday, July 29, 2006

Pazarlama Mucize Değidir.

Pazarlama ile ilgili verdiğim eğitimlerde, katılımcıların, pazarlama konusundaki fikirlerini dinleme ve derleme fırsatım oldu. Pazarlama konusunda eğitim alanların beklentileri o kadar büyük ki, bu beklentileri karşılamak için pazarlamanın “mucize” olması gerekir.
Pazarlama mucize değildir.

Pazarlama, doğru uygulandığında kesinlikle işletmenize düzen, gelir ve memnuniyet getirecektir ama sadece doğru pazarlama yapmakla her şeyi çözmek mümkün değildir.
Bu yüzden, pazarlamanın ne olmadığını ve neler yapamadığını listeledim;

1- Pazarlama, kötü bir deneyimi unutturamaz:
En büyük beklenti bu olsa da, ne yazık ki, pazarlama kötü bir deneyimi unutturamaz. Müşterinize yaşattığınız kötü bir deneyim sebebiyle, sadece bir müşterinizi kaybetmekle kalmazsınız, bu müşteriniz deneyimlerini diğerlerine de aktaracağından, potansiyel birçok müşterinizi de kaybedersiniz.
Pazarlama, potansiyel müşterilerinizin kapınıza gelmesini sağlar, fakat deneyimlerini boş verip size bir şans daha vermesini sağlayamayabilir. Daha fazla pazarlama aktivitelerine başlamadan evvel, mevcut müşterilerinizin sunduğunuz servislerden tatmin olduğunda emin olun. İstemeden, daha fazla tatminsiz müşteri yaratmayın.
Unutmayın, Sunduğunuz ürün ve hizmetten memnun kalmayan bir müşteri, bunu 11 kişiye daha anlatabiliyor.

2- Pazarlama kusurlu bir işletmeyi düzeltemez:
Tıpkı pazarlamanın kötü deneyimleri unutturamaması gibi, pazarlama nakit akışını veya personel problemlerini çözemez. Bazen işletmeler günlük problemlerine yoğunlaştıklarından, koca ormanın içerisinde sadece bir ağacı görebiliyorlar.
Örneğin, nakit akışında problem yaşayan firmalar, daha fazla satış yaparak bu problemlerini çözebileceklerine inanıyorlar, ama eğer problem, faturaların muhasebeden geç çıkması veya geç ödenmesi ise, yeni müşterilerin gelmesi, sadece nakit akış problemlerinin daha da artmasına sebep olacaktır. Daha çok müşteriyi çekecek pazarlama programları uygulamak yerine, mevcut muhasebe problemlerini çözmek, işletmenin nakit akışını düzeltecektir.
Benzer bir şekilde, eğer personel ile ilgili problemler işletmeyi etkiliyorsa, pazarlama faaliyetleri, sadece bu problemin daha da büyümesine sebep olacaktır.

3- Pazarlama bir gecede sizi zengin yapamaz:
İşletmenizde, pazarlama ile ilgili bir programına başlamak, satışlarınızın bir anda roket gibi artmasına sebep olmaz. Pazarlama, sizin firmanızın ismini veya ürününüzün markasını hedef pazarınızda üste taşımanıza yardımcı olur. Ancak bundan sonra, potansiyel müşterileriniz ürün yada hizmetlerinizi denemeye karar verebilirler.
Başarılı bir pazarlama programı çok fazla çalışma, zaman ve para ister. Eğer zaman ve para konusunda zaten panik içerisindeyseniz, pazarlama sizi daha da büyük bir paniğe sevk edebilir.

4- Pazarlama, bir şeyleri bir kere yapıp daha sonra unutmak değildir:
En iyi pazarlamacılar test ederler, bir daha test ederler ve sonra bir daha test ederler. Örneğin sitenizin tasarımı, kullanıcılar için uygun olmayabilir. Çok daha iyi profesyonel bir tasarımcı ile anlaşıp yeniden tasarımı yaptırabilirsiniz. Müşteri ile iletişim seviyenizi hangi elementlerin arttırdığını bulmak için testler yapmaya devam etmeniz gerekir. Farklı kampanyaları, farklı ürünleri, farklı hizmetleri, farklı servisleri sürekli denemeniz gerekir.

5- Pazarlama, müşterilerinizin almak istemedikleri veya almaya güçleri yetmeyecekleri ürün ve hizmetleri almalarını sağlamaz:
Ne kadar mükemmel bir ürün veya hizmet sunarsanız sunun, eğer ihtiyacı olmayanlara veya satın alma gücü olmayanlara satmaya çalışıyorsanız, pazarlama programınız dahice bile olsa, başarısız olacaksınız. Pazarlama sizinle veya işletmenizle ilgili bir şey değildir. Pazarlama, müşteriniz ve müşterinizin istekleriyle ilgilidir. Eğer müşterinizin istediği şey sizde yoksa, bunu müşterinize verimli ve makul fiyatlarda sağlayabilmek için hazırlanmaya başlayın.

Pazarlama konusunda bir şeyler yapmaya başlamadan evvel, bunları düşünün. Öncelikle işinizde “gerçekten” nelerin olduğunu anlamaya çalışın. Probleminiz pazarlama mı yoksa;
- Kapatamadığınız satışlar mı?
- Kapatamadığınız müşteri hesapları mı?
- Müşteriye yeterli sunamadığınız hizmetleriniz mi?
- Proseslerinizde, müşteri memnuniyetini düşüren hatalar mı?
- Yanlış hedeflediğiniz pazarınız mı?
- Yüksek maliyetleriniz mi?
- Ürününüzün veya hizmetinizin pazara uyumluluğu mu?
- Şirketinizin genel yönetim şekli mi?
Bu liste, işletmeyle ilgili birçok yanlış ile uzayıp gidiyor…

Pazarlama konusunda danışmanlık alan firmaların çoğunda, problemin pazarlama ile ilgili değil, işletmenin işletim şekliyle ilgili olduğu ortaya çıkıyor.
Eğer probleminizi doğru tanımlayamazsanız, pazarlama ile ilgili yapacağınız hamleler ile, problemin sadece daha da büyümesine sebep olacaksınız.

Pazarlama mucize değildir…

Bu yazı REFERANS Gazetesi 18 Nisan 2006 sayısında yayınlanmıştır.
Bağlantı:
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=39678

" İştee Bozcaada...

Cuma akşamı çantamızı alıp Kadıköy Evlendirme Dairesinin önünde buluşuyoruz. Ordan karşıdan alacaklarımızı da alıp Tekirdağ üzerinden Çanakkale'ye ulaşıyoruz. Eceabatta sakın uyuyo olmayın, o güzel ışıkların kimselerin olmadığı yolu aydınlatmaları ve denize yansıması kaçırılmazzz... Kilitbayırdan Çanakkale'ye geçiyor ve sabah 6.30'da Geyikli İskelesinde oluyoruz.

Orda güzel bir kahvaltıyla feribotun kalkması gereken saati, 8:30'u bekliyoruz ve 9'da Adadayız...

İlk gün yanda görmüş olduğunuz denizde yüzüyor, akşamüstü kalacağımız odalara geliyoruz. Üzerimizi değiştirdikten sonraa hazırlanıp güneşin batışı için rüzgar güllerinin olduğu adanın diğer tarafına gidiyoruz.. Orda şaraplarımız eşliğinde güneşi batırdıktan sonra iskeleye akşam yemeği için dönüyoruz. Yemekten sonra adanın en güzel eğlence yerleri bizleri bekliyor.

Ertesi sabah, yine aynı plaja gidiyoruz, denizin ve güneşin tadını alıp, merkeze dönüyoruz.. Sonra şarap fabrikasını gezip, sserbest zamanda adayı dolaşıyoruz ve yine feribotla çanakkale üzerinden İstanbul'a dönüyoruz..

Sonra ne mi yapıyoruzz? Bu turdan vazgeçemiyor, belirli sıklıklarda tekrarlıyoruz. "

İşte Abelya turun gezi programı, daha çok ayrıntı isterseniz, her konuda yardıma hazırım.... Kaçırmayın üzülürsünüz :)

Saturday, July 08, 2006

Bilinçaltını Programlama İpuçları

Ya aslında herşey nasılda elimizde.. Hadi bakalım, bilinç altımızı programlıyoruz..

1- Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır. Uykuya dalmadan önce bilinçaltına "Sabah altıda kalkacağım" emrini verirseniz, sizi tam saatinde uyandıracaktır.
2- Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler sağlığınızın ve yaşantınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız bu ifadeyi buyruk olarak algılayıp, buyruğunuzu yerine getirecektir.
3- Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalade bir konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin; o da size istediğiniz karşılığı verecektir.
4- Asla "bunu yapamam" ya da "şunun olması imkansız" gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız bunu yalın anlamlarıyla anlayacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak istediğiniz şey için yeteneğinizin olmadığını kabul edecektir.
5- Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü neye inanırsanız onunla karşılaşacaksınız.
6- En doğru şekilde düşünüp hissetmeye başlarsanız huzurlu bir zihne sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız zihninizden geçirip doğru olduğunu iddia ettiğiniz herşeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır.
7- Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin.

Tuesday, July 04, 2006

Arkadaşlarımın hepsine benim oldukları için teşekkür ediyorum..... Ve hepsini çoooooooooook Seviyorum :))

Arkadaşlık Özel Bir İlişkidir

Arkadaşlığa benzer bir başka ilişki daha yoktur. Aşk kadar mantıksız olmasa da tanışıklıktan çok daha yoğun bir ilişki olan arkadaşlık, insani etkileşimler içinde belki de en az anlaşılanıdır. Arkadaşlık hakkındaki mevcut bilgiler yüzeysel olmanın ötesine geçemiyor.

Şu var ki popüler akıl, arkadaşlar arasındaki bağı incelerken yararlı olabilir:
• Arkadaşların ortak ilgi alanları vardır.
• Arkadaşlar, periyodik (düzenli olması gerekmese de) temaslarla sürekli bir ilişkiyi paylaşırlar.
• Arkadaşlar, bilgi, para, güvenlik ve diğer ilişkiler konusunda birbirlerine güvenirler; en azından belli bir yere kadar.
• Arkadaşlar, birbirlerine “Hayır” diyebilir ve hâlâ arkadaş kalabilirler.
• Arkadaşlar, birbirlerinin en kötü yanlarını görüp kabul edebilirler.
• Arkadaşlar, birbirlerine “borçlu” olduklarını nadiren hissederler; vermek ve almak, aralarında herhangi bir zorunluluk olmadan (belki biraz sınırlı olarak) gerçekleşir.
• Arkadaşlık aynı zamanda anlayış, iletişim, kabullenme, utanmama ve güven ile tanımlanır.

Arkadaşlık içimizdedir; sevgi, öfke ya da önyargı gibi, bir başka insana karşı duyulan bir histir. Duyguların düzenli olarak gösterilmesini gerektirmez. Yalnızca ilişkiye sadakati gerektirir. Bu tür bir duygu, çoğu zaman, diğer kişinin sizi umursadığı ve ilişkiye sizin kadar değer verdiği inancıyla desteklenir. Birbirimiz için önemli olduğumuza inanırsak -öylesine önemli ki birbirimiz hakkında hep güzel şeyler düşünürüz- birbirimizi yıllarca görmesek de arkadaş olarak kalabiliriz.
Kendinizden emin davrandığınızda, emin olmadığınız ya da saldırgan olduğunuz durumlara göre daha tatmin edici ilişkiler yaşayabileceğinize inanıyoruz.

Bir arkadaşlığı geliştirirken kendinizden emin olmanızı sağlayacak şu becerileri edinmenizi öneririz:
• Bir arkadaşla tanışıklığınızı ilerletmek için gerekli riskleri alın.
• Arkadaşınızın sizi olduğunuz gibi görmesini sağlayın.
• Normal olarak başkasına söyleyemeyeceğiniz bir sırrınızı onunla paylaşın.
• Yeni arkadaşınızla birlikteyken her şeyi oluruna bırakın; o an yapılabilecek bir aktivite önerin; arkadaşınızın yaşamında neyin önemli olduğunu can kulağıyla dinleyin.
• Arkadaşınızdan, bir sorun için öğüt ya da bir proje için yardım isteyin (Kendinden emin bir arkadaşın sizi hem sevip hem de “Hayır” diyebileceğini unutmadan).
• Basitçe, kişiye onu sevdiğinizi söyleyin.
• Hiçbir şeyi muallakta bırakmayın; kızgınsanız ya da arkadaşınızın kızgın olabileceğinden şüphe ediyorsanız, konuyu gündeme getirin.
• Dürüst olun. İlişkinizi varsayımların tanımlamasına izin vermeyin. İlişkiniz dürüstlüğe dayanmazsa, zaten uzun sürmeyecektir. Dayanırsa, epey yol katedersiniz!

http:­/­/www­.marjinal­.com­.tr
Yazar: Dr. Robert E. Alberti ve Dr. Michael L. Emmons

Saturday, June 24, 2006

KSS ve önemi!

Türkiye de gelmiş geçmiş en güzel KSS örneklerinden biri olan Kardelenler. Projenin içinde yer almayı gerçekten çok isterdim. Turkcell tüm çalışanlarıyla KSS'ye en güzel örneği verdi bence. Bizlerde sadece albümü edinerek biraz katkı sağladık belki. Belki onu bile yapmayıp, görmezden geldik.. Ama görenler çoktu ve Kardelenler kazandı.. Tabii kazandığı itibarla, kimliğinin güçlülüğüyle en çok Turkcell kazandı. Yıllarca KSSye en büyük örnek olacak ve bence okullarda okutulacak bir proje bu.
Tahmin edileceği gibi bugün Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle KSS'nin çalışanlar için faydalarını sıralayalım:
- Güvenli çalışma ortamı,
- IK politikalarında etkinlik,
- İstihdam maliyetlerinde azalma,
- Kurum içi iletişim kolaylığı,
- Fırsat eşitliği,
- Çalışma koşulları ve standartlarda iyileşme,
- Verimlilik artışı.

KSS gerçekte toplumsal bir sorunla ilişki kurmaktır. Bir bakıma bir kimlik ilanıdır. Bilinirlik ve farkındalık yaratır. Doğru yapıldığı takdirde itibar yaratır. İmajı itibara çevirir ve büyütür. Bir şirket için en önemli kazanım itibardır. İtibar işletmeler için en önemli kazanımdır. İtibarın kazanımı zor, kaybedilmesi kolaydır. KSS projeleri kurumsal bütünlük ve kimlikle sımsıkı örülmüş olmalıdır. Firmanın tüm çalışanları ise bu kimliğin bir parçası, bir temsilcisidir.

Dünya da global compact yani küresel sorumlulukta gün geçtikçe artmakta ve önem kazanmaktadır.

Cuma Akşamları :)


Merhaba,
Uzun zamanır yazamadım.. İki hafta üst üste cuma akşamları dışardaydım. Onlardan bahsetmek istedim size. İlk olarak 9 Haziran Cuma akşamı Mudo Tayfası ile Taksim Life Roof'daydık.. Allahım arabayı alma gibi bir gaflette bulundum. Taksime vardığımda saat 23.00'di.. Sinir oldum yani ama gene de eğlendim sayılır..
Daha sonraki hafta yani 16 Haziran'da da üyesi olduğum cember.net ile Balo Stage'deydik. 60's 70's ve 80's lerin çaldığı gecede çemberin içinden olan DJlerimiz bize harika bir gece yaşattılar. Ben bir iki şarkı hariç hepsine ayak uydurabildim.. :) Gerçekten uzun zamandır ilk defa bu kadar çok eğlendim... Samanta Fox'lar, Pet Shop Boyslar.. Benim gençliğimin olmasa da bir dönemin gençliğini yaşadık walla geceyi organize edenlere, benim oraya gitmemi sağlayanlara ve dönüşte eve bırakanlara teşekkür ederimmmm :)

Saturday, June 10, 2006

SESLERİM

Arkadaşım Zynp'in blogundan aldığım bir yazı.. Bence mutlaka okumalısınız derim...
zzeinepp.blogspot.com

Gözlerini gözlerime dikmis...
kaçiriyorum, yine buluyor...
"sen, sen bana dokunuyorsun" dedi. "yüregimde bir yerleri acitiyorsun , ama anlatilmaz güzellikte birsey."

tanrim, bisey olsa...
aygaz kamyonu falan geçse... aniden ceviz iriliginde dolu yagmaya baslasa... bu romantik ortamin içine etse... ne oldu bu kiza, neler söylüyor...
"iyi ki varsin... iyi ki... neye benziyo biliyor musun? eskiden kaldigim yurtta camlar, içerisi disaridan gözükmesin diye beyaz yagliboyayla boyanmisti.. o boya tabakasindaki küçücük bir delikten bakinca disariyi görüyordum ben.... hele baharda, öyle güzel gözüküyorduki...
iste seninle olmak, o bembeyaz ya da siyah seyin ortasinda küçücük bahara bakan deligi bulmak gibi."

isi samataya vurmaliyim, yoksa fena olucak...
bu havada hayatta dolu yagmaz... aygaz kamyonu filan geçecegi de yok...
kiz resmen yerli film replikleri atiyor... hayir, ben ters adamim, inaniveririm, dökülürüm, asik olurum, betonlara çakilirim, asil benim canim acir...

yerli film... evet... yerli film... ordan siçmali muhabbete... en ayhan isik sesimi kullanrak, hinzir bi ifadeyle, ona belgin doruk muamelesi çektim... misilleme olarak yesilçam öykülerinin degismez repligini attim...
"birak bu laflari, kaç para istiyosun onu söyle... onbin, yirmibin?.."
esprime güldü... güzeel... ardi arkasina zincirler, konuyu dagitirim...

gülmesi bitince, "bu da senin numaran" dedi... "zirhin delinsin istemiyorsun... hesapta hiçbir seyi ciddiye almiyorsun... aslinda sana göre hayat o kadar ciddi ve acikli ki... böyle bir numaraya gerek yok... koyver gitsin kendini."
gözlerime anne anne bakiyor... "güzel oldugunuz kadar küstahsiniz da bayan" dedim, ayhan isik sesimle...
dedim, ama mümkün degil... saatlerce bana inanilmaz sevgi sözcükleri siraladi....

ben ise ona yerli filmlerin deigsmez repliklerinden attim durdum... sirasiyla necdet tosun, sami hazinses, cilali ibo, turist ömer, ediz hun...
hatta bir ara ayaga kalkip "ayy-gaaz" diye bile bagirdim...

sözünü ettigi yagliboyadaki küçük delikten zirhimi açmasina asla izin vermedim... yikilmadim, yavsamadim, kendimi asla açmadim... erkeklik gururuma degmesindi yagliboya.

"korkucak bisey yok" dedi... "ben sana ne yapabilirim ki?"
"çok sey" dedim...
"çok sey" derken kendi sesimi kullandigimi fark ettim. hemen kendimi toparlayip ediz hun, ayhan isik, figüran osman ve erdal inönü sesleriyle ayri ayri üç kez "çok sey" demeye çalistim... ama üçünde de kendi sesim çikti...

sonra... sonra, yine yerli filmelerdeki gibi takvim yapraklari uçustu... ben onu hiç aramadim... bir gün aklima fena düstü, aradim... aslinda aramadim... telefon açtim.

o, "alo... alo" dedi, ben sustum... aniden, "susarken bile ayhan isik taklidi yapiyorsun" dedi... anlamisti... aslinda belki de tek sorun, gerçekten anlamasiydi...

"ne fena diil mi?" diye sürdürdü... "insan hep çok sevilsin diye ugrasir... sevilince de ödü patlar..."
sustum...
"belki de sen haklisin, o zirh ne kadar kalin olursa, o kadar iyi... artik arama, olur mu?" dedi. "ve sakin üzülme... o öyle nalet bir zirh ki; sen bile içerden delemezsin."

yine sessizlik...
derken, belgin doruk gibi son cümlesini söyledi... "hesapta kendini koruyordun ama yine aci çekiyorsun... bosver... ne diyorlardi... gençsin, unutursun."

genç miyim, unutur muyum?..
telefonu kapadim...

sokagin kösesinden, yirtinarak bir aygaz kamyonu geçip gitti...

ATİLLA ATALAY

Doğrudan Pazarlama Kuramı

DOĞRUDAN PAZARLAMA KAVRAMI
Pazarlama iletişimi, ürünün hedef tüketiciye ulaşması ve tüketicinin alması gereken mesajın çeşitli yöntemlerle uygun bir şekilde sunulmasıdır. Doğrudan pazarlama bu sunuş yöntemlerinden biridir ve tüketicinin statik olduğu ev ya da iş ortamında uygulanır. Pazarlanan ürünün satılabilmesi için önce kavramın satılması gerekiyor. Kavramın tüketiciye ulaşma yöntemlerinde ön plana çıkan ilk unsur Medya, sonrasında İnternet ve evlere kadar gidilip kapıda verilen mesajlardır. Kitlesel pazarlamanın etkinliğini yitirmeye başlamasıyla beraber önemi her geçen gün artamaya başlayan doğrudan pazarlama ülkemizde de etkinliğini artırmaya başlamıştır. Örneğin; bir işletme yeni bir ürün ya da hizmet tanıtımını belirlenen hedef kitleye bir mektup, broşür vb. ile posta aracılığıyla duyurabilir, hatta içine sipariş formu ekleyebilir. Değişen müşteri profilleri ve insanların değişen yaşam tarzları, pazarlamada kullanılan teknolojilerin değişmesi ve yaygınlaşması, müşteri odaklı pazarlama anlayışı doğrudan pazarlamanın yaygınlaşmasına neden olmuştur.

Doğrudan pazarlamanın bir çok tanımı mevcuttur: - "Normal perakende satış yerlerini ve ünitelerini kullanmaksızın doğrudan son tüketiciye yöneltilen pazarlama faaliyetleridir".
- "Ürünün tüketiciye, ev ya da iş yaşantısını sürdürdüğü mekanda, çeşitli yöntemlerle birebir sunulması tekniğidir. Amacı tüketiciye istediği bilgileri doğrudan vererek, satın alma ihtiyacını hatırlatmak yoluyla ürün ya da hizmet satışıdır".
- "Ürünlerin ya da hizmetlerin satışında ve dağıtımında uygulanan ve kendine özgü kuralları olan bir pazarlama yöntemidir. Bu yöntemin kullanılmasının amacı, doğrudan satın alma eylemi yaratılması için reklam mesajının doğrudan müşteriye iletilmesidir".
- "Tüketiciden aynı zamanda geri besleme sağlama olanağı da yaratan iki taraflı bir iletişim biçimidir".
- "Herhangi bir mekanda bir tepkiyi ve/veya bir ticari işlemi etkilemek için kullanılan etkileşimli bir pazarlama sistemidir". Amerikan Doğrudan Pazarlama Birliği'nin belirlediği tanım yukarıdaki tanımların tüm özelliklerini bünyesinde barındırmaktadır. Bu tanıma göre doğrudan pazarlama: "Herhangi bir yerden ölçülebilir bir tepkiye ve / veya faaliyete neden olmak veya müşterilerin fikirlerini etkilemek amacı ile, bir veya daha fazla reklam aracını doğrudan kullanan etkileşimli (çift yönlü) bir pazarlama sistemidir".

Yukarıda yapılan tanımlar çerçevesinde doğrudan pazarlamanın 4 temel unsuru barındırdığı görülmektedir.
1. Doğrudan pazarlama etkileşimli (çift yönlü) bir iletişim sistemidir. Ürün veya hizmet pazarlamacısı ile müşteri arasında çift yönlü bir iletişim söz konusudur.
2. Doğrudan pazarlama hedefi olan müşteriye yanıt verme fırsatı tanımaktadır. Müşterinin olası tepkisinin izlenme şansı bulunmaktadır.
3. Doğrudan pazarlamada iletişim her yerde olabilir. Yani potansiyel müşterinin bir satış noktasına gelmesi veya satış görevlisi tarafından ziyaret edilmesi gerekmemektedir.
4. Müşteriden kişisel yanıt gelmesinin veya gelmemesinin kolaylıkla izlenmesi, doğrudan pazarlama faaliyetlerinin kolaylıkla ölçülmesine olanak sağlamaktadır.
Teknolojik gelişmeler hem katalogla, postayla ya da telefonla pazarlama gibi geleneksel doğrudan pazarlama yöntemlerini hem de bilgisayar, faks, televizyon, elektronik posta, İnternet gibi yeni doğrudan medya olanaklarını geliştirmiştir. Böylece katalogla pazarlama yapan işletmeler, müşteri veri tabanlarından müşterilere doğum günü kartları ya da küçük hediyeler gönderir, özel olayları duyurmak için bilgi iletirler. Havayolları şirketleri, oteller ya da diğer işletmeler kullanım sıklığına göre müşterilerini ödüllendiren programlar ya da kulüp programları aracılığıyla güçlü müşteri ilişkileri kurmaya çalışırlar. Web siteleri müşterilere sanal ortamda işletmeyi "ziyaret" etme, ürün ve hizmetleri hakkında bilgi edinme, kurum personeliyle etkileşimde bulunma ya da eğlence olaylarına ve etkinliklerine katılma olanağı sağlar.

Doğrudan pazarlamanın temel özellikleri

DOĞRUDAN PAZARLAMANIN GELİŞME NEDENLERİ
Doğrudan pazarlamanın gelişmesinde etkili olan faktörler aşağıdakilerdir:
1) Pazarlama anlayışlarında ortaya çıkan müşteri odaklılık, müşteri tahmini gibi müşteriyi temel alan çağdaş pazarlama anlayışı: "Ürünler müşteriye nasıl daha kolay ve etkin sunulabilir" sorusuna cevap aranıyor.
2) Tüketici pazarlarının kitlesellikten uzaklaşarak küçük Pazar bölümlerine ayrılması: Kitle iletişim çabalarıyla bir birey olarak görülmek istenen tüketicilere ulaşmak güçleşmektedir.
3) Sosyo-kültürel çevredeki değişmeler: Nüfus artışı ve kentleşme olgusunun beraberinde getirdiği kent karmaşası, trafik ve park sorunları, tüketicilerin geleneksel alışveriş ortamlarında alışveriş yapmasını zorlaştırmaya başlamıştır. Örneğin; çalışan kadın sayısının artması, zamandan tasarruf sağlayan alışveriş yöntemlerine olan popülerliğini artırmıştır.
4) Teknolojik gelişmeler: Özellikle bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin doğrudan pazarlamanın gelişmesinde çok olumlu bir etkisi olmuştur.
5) Kişisel satışın maliyetli olması: Endüstriyel alıcılara ulaşma ve iletişim kurmanın vazgeçilmez tekniği olan kişisel satışın maliyetli olması, bu pazarda da doğrudan pazarlamayı popüler kılmaktadır.

DOĞRUDAN PAZARLAMANIN ÜSTÜN VE ZAYIF YÖNLERİ

Doğrudan pazarlamanın üstün yönlerini şu başlıklarda toplayabiliriz:
- Düşük maliyet: Mağazasız perakendecilik olarak da bilinen doğrudan pazarlamada mağaza ile ilgili maliyetler sözkonusu değil.
- Yüksek kar marjı: Üretici kuruluşlar, perakendecilere verecekleri payın büyük bir kısmını kendilerine bırakabilme olanağına sahiptir. Ayrıca, satışların yüksek boyutlara ulaşması nedeniyle karlar da artma eğiliminde olacaktır.
- Seçicilik: İşletme kendi ürününe karşı ilginin yüksek olduğu pazar dilimini belirleme ve bu dilime doğrudan ulaşma yeteneğine sahiptir.
- Esneklik: Listelerin oluşturulması ve zamanlama konularında doğrudan postalama ve yaratıcı unsurlar büyük esneklik sağlamaktadır.
- Reklam ve satış kombinasyonu: Doğrudan pazarlama, reklam ve satış fonksiyonlarını tek bir duyurumda, postalama içinde birleştirmektedir.
- Kendini ölçme: Neyin amaçlandığı ve ne elde edildiği kısa zamanda ölçülebilir. Böylece, gelecek programlarda nelerin yapılabileceği konusunda somut bilgilere ulaşılabilir.
- Kontrollü dağıtım avantajı: Geleneksel pazarlamada ürünün üreticiden tüketiciye hareketi için yoğun çalışmalar yapılmalıdır. Mağazadaki raflarda yer almak için değişik taktikler gerekmektedir. Ancak tüm bu çalışmalara karşın, dağıtımın tam kontrolünden söz edilemez. Öte yandan doğrudan pazarlamada dağıtımda tam bir kontrol var.
- Uygulamalı hizmet anlayışı: Doğrudan pazarlama ürünleri hizmet ve tatmine çevirmek konusunda geniş bir yeteneğe sahiptir. Örneğin; özellikli kitapların perakende satışı posta ile sunulduğunda bir kitap kulübü haline gelebilir. Sunulan hizmet, ürünün değer kazanmasını ve satışların gerçek kolaylaştırmasını sağlayabilecektir.
- Etkili satışlara yöneltilmiş hareket: Doğrudan pazarlamacılar için planlanmış satın almaları teşvik etmek temel bir ilkedir. Amaç, potansiyel müşterilerin gerçek müşteriler biçimine dönüştürülmesidir.
- Planlı finansal yatırımlar: Bütün doğrudan pazarlama harcamaları ölçülebilir ve test edilebilir. Nakit akımında etkinlik ve yoğun eleman çalıştırmama gibi finansal yasalar da sağlanır.

Tüm bu üstünlüklere karşı, doğrudan pazarlamanın bazı zayıf yönleri de vardır. Bu yönler şöyle sıralanabilir:
- Tüketicinin ürünü satın almadan önce yakından görme ve denem şansı yoktur.
- Basım ve postalama maliyetleri nedeniyle kataloglar oldukça maliyetlidir.
- Ürünlerin dağıtımını gerçekleştirmek, alım ve iadeleri izlemek için bilgisayar sistemine gerek duyulur.
- Ayıplı ürünlerin gönderilmesi ya da ürün dağıtımındaki aksamalar nedeniyle, bazı iyi niyet taşımayan doğrudan pazarlamacılar sektörün imajını olumsuz etkileyebilir.

Doğrudan Pazarlama Genel Pazarlama
Kişisel satış. Müşteriler isim, adres ve satın alma davranışlarıyla ayırt edilebilmektedir. Kitlesel satış egemendir. Tüketiciler ortak demografik ve psikografik özellikleri paylaşan bölümler biçiminde ayrılırlar. Ürünlere bir değer ya da hizmet ilave edilir. Dağıtım önemli bir ürün faydasıdır. Ürün yararları daima uygun dağıtım kanallarını içermez. Pazara medya yoluyla ulaşılır. Pazara ulaşma perakende satış noktaları sayesinde olur. İşletme, teslim edinceye kadar ürünü kontrol eder. İşletme, ürün dağıtım kanalına girdiği yerde kontrolü kaybedebilir. Reklam, doğrudan sipariş ya da araştırmayı teşvik etmek için kullanılır. Reklam; imaj oluşturma, ilgi uyandırma, marka bağımlılığı gibi amaçlarla zaman içinde toplam bir etki ortaya çıkarmak için kullanılır. Tekrar ( sipariş alma ) reklam içerisinde yapılır. Tekrar, zaman süresi içinde yapılır. Tüketiciler, ürünü görmeden satın aldıkları için yüksek risk duygusuna sahiptir. Başvurulacak kaynak uzaktır. Tüketiciler ürün ve başvuracak kaynakla doğrudan ilişki kurmaları nedeniyle risk daha az algılanır. Doğrudan Pazarlama - Genel Pazarlama Karşılaştırılması

DOĞRUDAN PAZARLAMADA KULLANILAN ARAÇLAR

Doğrudan pazarlamada kullanılan araçlar:
- Kataloglar, broşürler,
- Posta gönderileri (Mektup, vb.),
- Telepazarlama, - Elektronik alışveriş,
- Televizyondan satış,
- Faks gönderileri,
- E-posta,
- SMS,
- Radyo,
- Gazete
- Dergi
- Videotext
- Teleks
- Telefon
- Zemin reklamları ve trigger
- Kişisel ziyaret
- İnternet kanalıyla sesli mesaj.
Doğrudan pazarlama ile veri tabanlı pazarlama genellikle karıştırılmaktadır. Ancak doğrudan pazarlamanın kullandığı araçlara bakıldığında sadece veri tabanına dayanan pazarlama faaliyetleri dışında elektronik alışveriş ve televizyondan satış gibi veri tabanı olmadan da gerçekleştirilebilecek doğrudan pazarlama faaliyetlerinin olduğu görülmektedir.

Zemin Reklamları ve Trigger
Belli başlı süpermarket zincirleri ve alışveriş merkezleri ile anlaşmalar yapılarak zemin ve alışveriş arabalarının üstü (trigger) özel çerçeve ile reklam amaçlı kullanılabilmektedir. Bu reklamlarla hedeflenen, tüketiciye tüketim noktasında ulaşıp, ürün ve hizmetin hedef kitlesini direkt olarak satın almaya yönlendirmektir. Bu tür kullanımlar satış noktalarında müşteriyi satın alma kararında etkileyerek etkin bir geri dönüş sağlamaktadır. Özellikle dayanıksız tüketim mallarının etkin olarak kullanıldığı bu tip reklam mecralarında görsellik ve yaratıcı kullanımlar satın almadaki eğilimleri olumlu yönde etkilemektedir. Yurtdışında zemin reklamlarında kullanılan 3 boyutlu grafikler, sesli ve kokulu tasarımlar, tüketicinin her yönü ile duyu organlarına hitap etmesi sebebiyle çok etkin kullanımlardır. Ürün satışlarına etkisi de çok olumludur. Doğrudan pazarlama araçlarından yalnızca birkaçına değindik. Yazıyı trigger-alışveriş sepetleri reklamları ile yürütülen bazı kampanyaların sonuçlarını paylaşarak noktalamak istiyoruz. Doğrudan pazarlamanın diğer araçları ile yazı dizisine devam edeceğiz.

Trigger Mecrasındaki Kampanya Sonuçlarından Bazı İstatistikler:
Banvit Piliç Döner (3 hafta): Tansaş Eskişehir mağazasında 3 haftalık test. 100 araç. Banvit Piliç Döner cirosu % 136 ve Banvit satışları % 70 arttı. Tansaş Eskişehir'den alışveriş yapanların % 11'i reklamı hatırladılar.
Pınar Kaymaklı Köy Yoğurdu (8 hafta): 10.000 araç ile tüm Tansaş mağazaları kullanıldı. Aynı dönemde başka hiç bir reklam mecrası kullanılmadı, promosyon veya fiyat indirimi yapılmadı. Homojen yoğurt satışları ortalama % 5 artarken, Trigger'de yer alan Kaymaklı Köy Yoğurdu satışları ilk periyot % 70 ve ikinci periyot % 51 arttı.
Nestle - Mis Meyveli Yoğurt (2 hafta) : "Bir alana bir bedava promosyonu" ile birlikte kullanıldı. Geçmiş iki hafta ile karşılaştırıldığında satış miktarı % 75 arttı.

Bir Doğrudan Pazarlama Aracı Olarak Etkileşimli Televizyon
Merkezi New York'ta bulunan Winterberry Group'un yayınladığı bir rapora göre, geniş bant erişim, etkileşimli televizyonların olgunlaşmasını hızlandırırken; TV tabanlı ticaret ve reklamcılık, çok önemli doğrudan pazarlama uygulamaları haline geliyor. Doğrudan pazarlama endüstrisi konusunda araştırma ve danışmanlık hizmetleri veren bir şirket olan Winterberry'e göre, doğrudan pazarlama yapan şirketler, ev halkı seviyesinde bire bir etkileşim sağlayan detaylı izleyici profilleri geliştirerek, etkileşimli televizyonların adreslenebilirliklerinden her geçen gün daha fazla faydalanacaklar. Ayrıca, kişiselleştirilmiş izleyici geri dönüşleri, etkileşimli reklam kampanyalarının daha sağlıklı bir hale getirilmesini sağlayacak.
Winterberry Yönetim Kurulu Başkanı Michael Petsky, "Etkileşimli televizyonlarla doğrudan pazarlamanın eşsiz bir potansiyel kapsama alanı var. Proaktif bir tutum izleyen doğrudan pazarlamacıların, artık, etkileşimli televizyonları çok kanallı stratejilerine entegre ettiklerinden emin olmaları gerekiyor" diyor. İnternet ve geleneksel doğrudan pazarlama şirketlerinin en iyi deneyimleri ve stratejileri üzerinde çalıştığını ve analiz ettiğini belirten Winterberry, e-ticaret ve etkileşimli televizyon içerik üreticileri ile ortaklık kurmanın yollarını araştıran, B2C doğrudan pazarlama şirketlerinin sayısının artığını gördüğünü söyledi. Bu tarz düzenlemeler, pazarlamacıların, mevcut entegre doğrudan pazarlama çalışmalarını tamamlayıcı olarak, etkileşimli televizyon pazarlama kampanyaları geliştirerek, tüketicilerin aşinalıklarından yararlanabilmelerini sağlayacak. Yazarlar raporda, ayrıca, veritabanı tahlil ve kullanıcı profili teknolojileri üzerine çalışan üçüncü parti şirketlerinde, etkileşimli televizyonlar için yazılım geliştiren sağlayıcılarla ortak çalışacaklarını tahmin ettiklerini belirttiler. Petsky, "Ülke çapında geniş bant erişimin artması ile etkileşimli televizyonların yayılması hızlanacak ve doğrudan pazarlama konusunda hizmet veren şirketler, etkileşimli televizyon sağlayıcıları ile yaptıkları stratejik ortaklıklardan fayda sağlamaya başlayacaklar" dedi.
Raporda, yeni oluşan etkileşimli televizyon alanında şimdiden ortaklıklar ve anlaşmaların yapıldığı da belirtildi. Bu anlaşmaların bazıları, merkezi Alley'de olan etkileşimli televizyon içerikleri konusunda hizmet veren ACTV tarafından yapıldı. ACTV, etkileşimli televizyon ticareti ve reklam yeteneklerini ve potansiyel müşteri listesini genişletmek için çeşitli anlaşmalar yaptı. ACTV'nin alt şirketi Digital ADCO, geçtiğimiz kasım ayında AT&T Broadband ile Colorado, Aurora'da SpotOn gelişmiş televizyon reklamları için pilot uygulamayı başlattığını duyurmuştu. ACTV, bir süre önce de merkezi New York'ta olan Web ve TV içeriği üreten Cylo şirketi ile bir çapraz satış anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşma ACTV'ye, Cylo'yu televizyon ve kampanya üretimi işlerinde kullanan Ford, American Express ve AT&T gibi şirketlere erişebilme imkanı sağladı. Cylo'nun etkileşimli televizyon şirketleri haricinde, e-ticaret teknoloji şirketi Cybuy ve kablo teknolojileri sağlayıcısı Pegasus Systems gibi çeşitli şirketlerle de anlaşmaları bulunuyor.

E-ticaret
Oldukça yeni bir kavram olan elektronik ticaret, kısa yazılışıyla e-ticaret, ticaret işlemlerinin birbirlerine bağlı bir bilgisayar ağı ortamı içerisinde ve bu ağ aracılığıyla gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir. Henüz yeni gelişen bir anlayış olmasından dolayı kesin bir şekilde tanımlanabilmiş değildir. Özellikle bankacılık alanında kredi kartlarıyla yapılan işlemlerin tamamı bilgisayar ağı üzerinden, belki de onbeş yıldır yapılıyor olmasına karşın, hiç kimse bu işlemlere elektronik ticaret dememiştir. Gelişen internet ortamından perakende satışların yaygınlaşmaya başlaması, e-ticaret kavramının daha sıklıkla telaffuz edilmesinin başlıca nedenidir. Yine de daha kapsamlı olarak elektronik ticaret tanımı şu şekilde yapılabilir: Elektronik ticaret doğrudan fiziksel bağlantı kurmaya ya da fiziksel değiş tokuş işlemine gerek kalmadan, tarafların elektronik olarak iletişim kurdukları her türlü ticari iş etkinliğidir. İnternet alıcı ve satıcıların fiyatları daha kolay karşılaştırmalarına izin veriyor. Şirket ve müşteriler arasında aracıları devreden çıkartarak masrafları azaltıyor ve sınırları ortadan kaldırıyor. Bu yönüyle İnternet rekabeti artırıyor ve fiyat mekanizmasının işleyişini iyileştiriyor. Ekonomi bu sayede ders kitaplarında anlatılan ve herkesin bilgiye ulaşabildiği, işlem masraflarının sıfırlandığı ve sınırların yok olduğu ideal rekabet ortamına yaklaşıyor. İnternet, alıcı ve satıcılar arasındaki bilgi akışını iyileştirerek piyasaları daha efektif hale getiriyor ve bu sayede kaynakların en verimli şekilde kullanıldığını garantiliyor. "Yeni" ekonominin belki de en önemli sonucu, "eski" ekonomiyi daha efektif hale getirmesi. Örnek olarak, CD ve kitap gibi online alınabilen malların fiyatları, geleneksel mağazalara oranla ortalama olarak %10 daha düşük. Bankacılık gibi alanlarda İnternet daha da önemli gelişmeler sunuyor. Lehman Brothers verilerine göre bankaya giderek yapılan bir havale işleminin bankaya maliyeti 1.27 dolar, ATM aracılığıyla yapılan havalenin maliyeti 27 cent. Oysa, aynı işlem İnternet üzerinden yapıldığında maliyeti yalnızca 1 cent. İnternet'in en önemli etkisinin şirketler arası e-ticarette ( Business to Business-B2B ) ortaya çıkacağı tahmin ediliyor. Gartner Group tahminlerine göre şirketler arası e-ticaret, 2003 yılında ABD'de 4 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşacak. Aynı yıl ABD'deki tüketicilerin online alışverişleri ise 400 milyar dolar civarında kalacak. Elektronik ticaretin belki de en fazla alt-üst ettiği kavram zaman kavramıdır. Elektronik ticaret bazı durumlarda işlem sürelerini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Özellikle işletme içi muhasebe, vergilendirme, veri tabanları oluşturma gibi bazı işlemler şirket içi ağ vasıtasıyla otomatik olarak yapıldığından bu konularda zaman ve iş gücü kullanımı ortadan kalkmaktadır. Ekonomiye ilişkin verilerin zamana bağlı olarak tanımlanması, pek çok kriterin zaman ölçeğine bağlı olarak belirlenmesini gerekli kılmıştır.

E-posta
E-posta (elektronik posta) kullanımı her kuruluş için oldukça ucuz bir tanıtım imkanı sağlamaktadır. Doğrudan pazarlama adı verilen tüketicinin kendisiyle ilişki kurularak yapılan pazarlama yönteminde kullanılan faks ya da telefonun yerini burada e-posta alıyor. E-postanın diğer araçlara göre avantajı maliyetinin çok düşük olmasıdır. Örnek olarak bir broşürün basılmasının ve normal posta yoluyla gönderilmesinin maliyeti bir milyon liraya varırken elektronik postayla duyurunuzu yapmanın maliyeti bir lirayı bile bulmamaktadır. Neredeyse maliyetsiz sayılabilecek bu yöntemin sağladığı diğer bir büyük avantaj da otomatikleşmiş bir şekilde müşteri veritabanı oluşturabilmenizi ve oluşturduğunuz bu veritabanını kişiye ve gruplara özel hale getirerek daha etkin bir tanıtım için yönetebilmenizi sağlamaktır.
Yukarıda söz edilen doğrudan pazarlama teknikleri kullanılan medyaya göre temelde altıya ayrılır:
1. Doğrudan postalama
2. Kataloglar
3. Kitlesel medya aracılığıyla doğrudan pazarlama
4. Ticari amaçlı bilgi verici TV programları ( infomercials )
5. Etkileşimli medya
6. Telefonla pazarlama

DOĞRUDAN PAZARLAMANIN İŞLEYİŞİ
Kitlesel pazarlamayı yapanlar birçok kanal türünü kullandıklarından dolayı rakiplerinin kim olduğu hakkında kesin bilgilere sahip değildirler. Doğrudan pazarlamada ise satış yapılırken hedef olarak ve amaç olarak kişi belirlenir.
Doğrudan pazarlama için pazarların bölümlenmesinde üçlü bir ayrıma gidilebilir:
Birinci grup: Bu gruptakiler sürekli ürün satın alan ya da bir zamanlar satın almış olan fiili müşterilerdir. Verilerde bunlar hakkında oldukça doyurucu bilgiler bulunmaktadır.
İkinci grup: Farklı yollarla ( telefon ya da mektupla bilgi istemek ya da kupon doldurup göndermek gibi ) kuruluş ile ilişkiye girmiş olan potansiyel müşteriler ise bu grupta yer alıyorlar.
Üçüncü grup: Bu gruptakiler hakkında ise diğerlerinde olduğu gibi kuruluşun doyurucu bilgilere sahip olduğu söylenemez. Bu kişilerin çok az şey biliniyor ve bunlara az da olsa müşteri olma olasılığı bulunan "adaylar" grubu olarak bakılıyor.
Doğrudan pazarlamacıların genel amacı adayların potansiyel müşteriye olanların da müşteriye dönüştürülmesine çalışmaktır. Bu amaç çerçevesinde doğrudan pazarlamanın daha dört önemli amacından söz edilebilir:
1 - Şimdiki müşterileri tutmak: Doğrudan pazarlamada, kuruluş ile müşteri arasındaki ilişkiyi geliştirmek çok önemli bir olgudur. Doğrudan pazarlamacılar da sürekli ilişki ve sürekli satınalmanın geleneksel kitle pazarlamasından ayrıldıkları önemli bir nokta olduğunu ileri sürmektedirler. Listelere göre müşterilerle sürekli ilişki kurulabilmekte, dolayısıyla da müşterinin sürekliliğini sağlamakta doğrudan pazarlama daha avantajlıdır.
2 - Denemeyi ya da marka değiştirmeyi teşvik etmek: Doğrudan pazarlama ürünü denemeyi ya da marka değiştirmeyi sağlamada mükemmel bir pazarlama tekniği olarak düşünülebilir. Aday ya da potansiyel müşteri hakkında az da olsa bilgi olduğunda, bu amaca yönelik spesifik doğrudan pazarlama programları geliştirilebilir. Örneğin; evinde köpek besleyenlerin bir listesinin olduğunu düşünelim. Köpeklere yönelik yeni bir ürünün pazarlanması için bu adresler mektup, kupon ve hatta örnek ürün gönderebilmek olanaklıdır.
3 - Doğrudan tepki reklamı ile satış yapmak: Doğrudan tepki yaratan reklamların kullanımı ile satışın gerçekleştirilmesi diğer bir doğrudan pazarlama aracı olarak da düşünülebilir. Bunun için aşağıdaki koşulların bulunması yeterlidir:
* Pazarın küçük olması
* Ürünün fiyatının oldukça yüksek olması
* Kitlesel reklam ile ürünün farkına vardırma ve denetme maliyetinin yüksek olması
4 - Markanın kullanımını ve miktarını arttırmak: Bu amacı gerçekleştirmek için ise mektuplar, özel kulüp üyelikleri, armağanlar ve sürekli program gibi teknikler kullanılır. Doğrudan pazarlamada kullanılan medya araçlarını sunu ve yanıt olarak ayıracak olursak:
Sunu ( Teklif ) : Doğrudan posta, TV, kablolu TV, Telefon, Teleks, Videotext, Teletext, Radyo, Gazete, Dergi, Kişisel Ziyaret, Diğer ( Faks, bilgisayar gibi. )
Yanıt ( Sipariş ) : Posta, Telefon, Kablolu TV, Teleks, Diğer
Sunu ya da teklif şunlardan oluşabilir:
- Ürün ya da hizmet ( yararları, özellikleri ) - Fiyat ( özel fiyat, indirimler, tasarruflar ) - Ödeme biçimi ( peşin, kredili, taksitli gibi ) - Teslimat ( yer ve koşulları ) - Garanti ( geri iade, servis hizmetleri gibi ) - Teşvikler ( hediyeler, çelişkiler, para iadeleri gibi )

Tüketici ile doğrudan pazarlamacı arasına olan iletişim ya dışarıdan içe doğru, ya da içeriden dışa doğru olmaktadır. Dışarıdan içe doğru uygulamalarda sunulan ürünler sadece bu kanalla dağıtılmakta, ürün perakendecilerde, raflarda satışa sunulmaktadır. İçeriden dışarıya doğru uygulamalarda ise eldeki listeye göre kuruluş tarafından müşterilere nokta iletişimi gerçekleştirilmektedir.
Satış tutundurma ile doğrudan pazarlama arasındaki en önemli fark listenin olmasından kaynaklanıyor. Eğer listedeki biline müşteri adaylarına gönderim yapılıyorsa bu doğrudan pazarlama, genel hedef kitleye yapılıyorsa satış tutundurmadır.

VERİ TABANLI PAZARLAMA

Müşteriler için tek tek oluşturulması gereken veri ve bilgi dosyaları satıcının müşterisi ile bire bir ilişki kurmasının temel taşlarını oluşturur. Bazen müşteri listeleri denilse de veri tabanı, müşteri ve müşteri adaylarının sadece isim, adres ve telefon numaralarından oluşmaz. Veri tabanı toplandıktan sonra bilgisayara kaydedilen, sürekli olarak güncelleştirilen ve gerektiğinde kolayca erişilebilen çeşitli özellikleri de kapsar. Bu çerçevede, demografik, coğrafi, psikografik ve diğer özellikler yer alır. Bunlardan başka nihai tüketicin veya endüstriyel alıcının spesifik marka tercihlerini, nelere önem verdiğini kolayca belirlemeye yaradığı gibi, rakiplerin markalarını kullananlar hakkında da yararlı bilgiler de toplanıp kullanılır. Örneğin; Pepsi Cola kendi markasına döndürmek için 1 milyon Diet Cola müşterisine kutu Diet Pepsi Cola'yı postayla göndermiştir. Aslında veri tabanı sadece müşteri ile ilgili olmayıp, mamullerle, tedarikçilerle ve aracı işletmelerle de ilgili olarak oluşturulmaktadır.

İşletmeler veri tabanını başlıca 4 şekilde kullanırlar:
1) Müşteri adaylarını tanımlama
2) Özel teklif sunmaya değecek müşteri ve adayları seçme
3) Müşterinin markaya bağlılığını güçlendirme
4) Tekrar satın almalarını sağlama

Veri tabanı geliştirmenin temel amacı: Pazarlama bölümüne müşteri verilerini doğrudan ulaştırarak, müşterilerle ilişki kurmak için uygun yöntemlerin belirlenmesine yardımcı olmaktır.
Veri tabanının özellikleri:
1. Varolan ya da potansiyel müşteri veri tabanında yer alır.
2. Her müşteri kaydı, kimlik ve erişim bilgileri yanında, bir dizi pazarlama bilgisini de içerir.
3. Müşteri ile her bir pazarlama işlemi süreci sırasında, müşteri ihtiyacına nasıl karşılık verileceğini belirleyecek bilgilerde bulunabilir.
4. Veri tabanı, müşterinin şirket kampanyaları ve iletişim çabalarına verdiği karşılıklarına kayıt edebilmesi için kullanılır.
5. Veri tabanındaki bilgiler, pazarlama politikası belirleyenlere de bilgi sunmak amacıyla gösterilebilir.
6. Müşteriye koordineli ve sabırlı bir satış yaklaşımı geliştirmek için kullanılır.
7. İleride Pazar araştırmasının yerini alabilecek bir yöntemdir.
8. Veri tabanlı pazarlama ile ortaya çıkan büyük miktardaki bilgiyi değerlendirebilmek için pazarlama yönetim otomasyonu geliştirilmiştir.

SONUÇ

ABD'de her ailenin haftada 1,7 katalog aldığı ve bu ülkede yaşayanların %60'ın bu kataloglardan alışveriş yaptığı düşünüldüğünde, doğrudan pazarlamanın ne kadar etkin olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Buna diğer doğrudan pazarlama faaliyetlerini (özellikle elektronik alışveriş) eklediğimizde kitle pazarlamasının yerini doğrudan pazarlamaya kaptırdığı daha net görülmektedir.

Doğrudan pazarlama, günümüzde kullanımda olan değişik medyaların desteğine başvurmadan bir satıcının, alıcıya hizmet veya ihtiyaç maddelerini aktardığı faaliyetlerin bütününü kapsar. Mektup, katalog, yayın, bilgisayar ve telefon imkanlarını müşteri fişlerinden ve verilerden yola çıkarak kullanır. On yılda bilgi-işlem, mesajların kişiselleştirilmesine yönelik yeni yöntemler, çok hızlı baskı teknolojisi ( lazerle ) doğrudan pazarlama yöntemlerini önemli ölçüde geliştirdi. Gelecekte, doğrudan pazarlama herkese açık bir meslek olacak ve her şeyi kapsayacak. 20 yıldır, en büyük 500 Amerikan işletmesinin yarısından fazlası, doğrudan pazarlamayı satış stratejilerine düzenli bir biçimde dahil ettiler. General Motors, IBM, Honeywell, Ford, Hewlett Packard, 3 M, Poloraid veya General Foods bunlardan sadece birkaçı. Bunlar diğer 10.000 Amerikan işletmesi gibi doğrudan pazarlamayı başarıyla uyguluyorlar.

Pazara yaklaşımlarında büyük işletmelerin ezici çoğunluğu diğer işletmelere veya tüketiciye bilgi vermek ve satmak için doğrudan pazarlama tekniğini kullanır. Gelecekte süpermarketlerde olduğu gibi, bu işletmelerin ürünleri ve hizmetleri herkesin evine girebilecek. Bu, etkisi henüz kolayca ölçülemeyen ve değişik dağıtım yöntemleri kavramını yeniden düşünmeye zorlayan gelişme süreci, sosyal ve kültürel yaşamda, davranışlarda, alışkanlıklarda kendini gösteriyor.

Ülkemizde son zamanlarda etkinlik alanı bulan doğrudan pazarlamanın gün geçtikçe kitlesel pazarlamayı geçeceği söylenebilir.

KAYNAKÇA
http:­/­/www­.activefinans­.com
http:­/­/www­.dinamikajans­.com­.tr
http:­/­/www­.winterberrygroup­.com
http:­/­/www­.direct-marketing-agency­.com
http:­/­/www­.fedma­.org
PAZARLAMA İLETİŞİMİ, Prof. Dr. Yavuz ODABAŞI
PAZARLAMA İLETİŞİMİ YÖNETİMİ, Prof. Dr. Yavuz ODABAŞI
LE MARKETING DIRECT, Dominique
XARDEL PAZARLAMA İLKELERİ, Prof. Dr. İsmet MUCUK
ELEKTRONİK TİCARET, Turgut HASPOLAT