Wednesday, March 28, 2007

Google Bize Logo Yapsana!

Google'ın ülkelerin önemli günlerine göre logosunu değiştirdiği ve neden bizi fark etmediğini düşündüğüm olurdu, taki bu projeyi görüp tabi ya bizler bişi yapmalıyız ki onlar da bize logo yapmalılar diyene kadar. Özgür Alaz (ki kendisi Google Earth te cv hazırlayan ilk kişi olarak gazetelere çıktı) ve arkadaşlarının hazırladıkları Google Bize Logo Yapsana sitesi düşünmenin ve söylemenin ötesine geçmiş..

Site logo olana kadar tıklanmayı ve destek verilmeyi hak ediyor. Tebrikler arkadaşlar...

29 Ekim'de olsa ne kadar güzel olur di mi?

Sunday, March 18, 2007

Eyvah Aklım Karıştı ve Mavi Gözlü Dev

Çember.net'e üye iki oyuncunun duyurusuyla katıldığımız "Eyvah Aklım Karıştı" isimli oyun gerçekten çok keyifliydi. O akşam Şişli Kültür Merkezinde sergilenen oyunun başka bir anlamı daha vardı. Oyun 2 ay önce Lösemi nedeniyle aralarından ayrılan arkadaşları Erdinç Gökdağ'a ithaf edilmişti. Kız arkadaşından ayrılan ve sebebini hayatta arayan genç bir adamın kendini bulma çabalarını anlatan oyun, eğlenceli olmasının yanı sıra bazı replikleriyle de düşündürücüydü.

Dün akşam da Mavi Gözlü Dev'i izledim. Biket İlhan'ın şahane yönetiminde ve okuduklarımızla benzeştirdiğimiz Yetkin Dikincilerin oyunuyla Mavi Gözlü Dev gerçekten karşımızdaydı. Şiirleriyle süslenen filmi gerçekten görmenizi tavsiye ederim.

"Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim

Bilekler kan içinde
Dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim

Kapansın el kapıları
Bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim"

Friday, March 16, 2007

Unesco 2007 Mevlana Yılı

Unesco, 2007 yılının Mevlananın doğumunun 800. yıldönümü olması sebebiyle Mevlana yılı ilan etmiş. Çokta iyi etmiş.. Bunu öğrendikten sonra blogumda her ay bir tane Mevlana sözüne yer vermeye karar verdim ki çok sağolsun değerli arkadaşlarım yorumlarına diğer güzel sözlerini ekleyerek zenginlik kattılar.
Tabiki firmalar bu konuyu pazarlama stratejilerine hemen yerleştirdiler. İBB bile 'gel, her ne olursan ol, yine gel' sözünü geçitlere astığından beri, bunun reklam amaçlı kullanılıyor olması rahatsız ediyor beni. (Belki de belediyeye karşı olan bakış açımdan kaynaklanıyor, bilemiyorum ama objektif olmak zorunda da değilim ki, di mi? :)) Ne kadar reklama malzeme edilmesinden rahatsız olsam da o yazıların her birinde mutlu oluyorum, çünkü bu daha çok insanın Mevlana'yı tanıması demek, daha çok kişinin bilmesi ve onun sonsuz hoşgörüsünden alabilecek tüm insanların alması demek.
Bugün herhangi bir kitapçıya girdiğinizde en çok satanların yanında Mevlana kitap standlarını görebilirsiniz. Gazeteyi açtığınızda Mevlana'nın bir sözünün geçtiği ilanı, yapılan etkinlikleri görebilirsiniz. Bu yazıyı yazmama bugünkü Hürriyet Gazetesinde yayınlanan Favori Altın'ın ilanı sebep oldu zaten. Mevlana yılına özel bir koleksiyon hazırlayan Favori böylelikle hedeflenen bu yılın unutulmaz kalınmasını sağlamaya çalışıyor. Hedef kitlesinde kimler var bilmiyorum ama ben inancın insanın kendi içinde olmasına inandığım için yüzükte ya da kolye de Mevlevi figürü görmek istemiyorum. Önemli olan bu olguyu özümsemek ve onu hayatına katarak, bakış açını değiştirmek. Bu yüzden belki de öğrenilmesine sevindiğim halde her yerde kullanılmasından rahatsızlık duyuyorum.
Aynı gazetenin bir arka sayfasında ise Kültür Bakanlığı, Library of Congress ve Koç Holding iş birliğiyle Washington DC de düzenlenen Mevlana etkinliğinden bahsediyordu. Bu çok hoşuma gitti, bizim ne kadar hoşgörülü bir ülke olduğumuzu herkesin duyacak olması gururumu okşadı. Koç Holding sponsorluğunda (bence çok doğru bir karar) Smithsonian Vakfıyla düzenlenecek etkinliklere yıl boyu devam edilecekmiş.

Madem bu kadar bahsettim bu ayki Mevlana sözüm Favori Altın'ın ilanından gelsin.

"Altın ne oluyor, can ne oluyor,
İnci, mercan da nedir?
Bir sevgiliye harcanmadıktan
Bir sevgiliye feda edilmedikten sonra..."


Mevlana'nın ben de ilk çağrıştırdığı şey Huzur. Hangi kanaldan olursa olsun ulaşılan tüm insanların bu huzurdan yakalaması dileğiyle...

Sunday, March 11, 2007

WOMM NOTLARIM

İstemenin gücüne inanarak gitmeyi çok istediğim WOMM konferansına katıldım. Sevgili Alper’in sayesinde burdan kendisine tekrar çok teşekkür ediyorum.

Mediacat’in düzenlediği Womm Konferansında ilk olarak George Silvermann sahne aldı. Evet sahne aldı diyorum çünkü kendisi once bir kaç ufak illüzyon gösterisinden sonra bizlere Wom u anlattı. Temeli güvene dayalı olan Womun insanların tutkularına dokunması gerekir.

WOM Süreci için şunlar gereklidir:

  1. Mavens – Transmitters (İletenler)
  2. Messages (Mesaj)
  3. Motives (Motive)
  4. Mode of transmission (Kanal, mecra)
  5. Measurement (Ölçüm)

Wom hikaye şeklinde gelişir, güven gerektirir, dolaylı wom süreci yaşanabilir, insanların birbirlerine anlatmak isteyeceği olaylarda daha hızlı gelişir, sosyal networkler, müşteri referans programları, bloglar, duygular ve birbirimize ilettiğimiz metaryeller Womun gerçekleşmesini sağlar.

İkinci konuşmacı Yankı Yazgan’dı. Kendisi çocukların Woma daha yakın olduğunu, beynimizin belirsizlik ve süratle en kuvvetli düşüncesini ortaya çıkarttığını, korku ve endişe duygularının daha çabuk ortaya çıktığını anlattı.

Renan Tavukçuoğlu – FikriMühim.com’un kurucusu. FikriMühimler Womun gönüllüleri. Belli bir firma yarattıkları ürün hakkında FikriMühimlerden bunun yayılmasını isteyecekler. Ve böylelikle Womm gerçekleşmiş olacak.

Walter J. Carl- Womm’un ölçülmesinden bahsetti. Kendi fikirlerimizi yayınlayabildiğimiz her mecra Womm mecrasıdır. Womm reklamla birlikte olur, reklamı destekler ve %90ı offline olur.

Su dalgaları gibi büyüyen Wom’un merkezinde 0.nesil anlatıcı vardır. Bu birinci nesile, o da ikinci nesile anlatır. Mesajı başlatan kişi ortalama 17,5 x kişiye ulaşır.
G0 – G1 – G2 – G3

Peki şirketler neden WOM’a ihtiyaç duyuyor?
Merkeze müşteriyi koyduğu için müşteriye önem verilen, müşteri odaklı bir pazarlama anlayışı için WOM gerekli.

Daha sonra Alper Akcan ve Alemşah Öztürk biz Türklerin WOMM’a çoktan hazır olduğundan bahsetti. Bence tüm günün en güzel sunumuydu. Sebebi gerçekten anlattıklarını hepimizin biliyor olması mıydı, yoksa tanıdık olmaları mıydı ya da Alper’in bu konferansta bana çok yardımcı olması mıydı? Bilemiyorum, ama yine de bence tüm günün en güzel oturumuydu. Konuşmayı seven, yaratıcı, yenilikçi ve eğlenceli, oturduk mu kalkmak bilmeyen Türklerin sözlü iletişim gücüyle Woma uygun olduklarını anlattılar. Dave Balter’a göre yardımcı olmak ve eğitmek, bildiğini ispatlamak, ortak bir zemin oluşturmak ve kendi görüşümüzü ispat etmek sebebiyle ürünler hakkında konuşuyoruz. Alper ve Alemşah başarılı wom örnekleriyle Dave Balter’ın ürünler hakkında konuşma sebeplerini anlattı ve Womm’un 3 şekilde gerçekleştiğini…

  • Müşterilerin marka için ürettikleri (yeni rakı – spiderman, ottoman empire..)
  • Markaların başarılı kampanyalarını (t – box, turkcell messenger, onur air 1 YTL uçak bileti..)
  • Toplumsal Viral Etkiler (NARO, Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık, binbir gece..)

Alper ve Alemşah, markaların ve ajansların Wom için yapmaları gerektiklerini anlatarak sunumlarına son verdiler.

Günün son konuşmacısı ise Dave Balter’di. Bence kendisinin konuşması da oldukça başarılıydı. Anlattıklarını kendisi de 5 maddede toplamıştı.

  1. Eğlence uğruna markanızı heba etmeyin. Satın alma kararlarının %76’sı ağızdan ağıza yapılıyor.
  2. Tüketici markanızla canı ne istiyorsa yapabilir, siz kontrol edemezsiniz.
  3. İnsanların söyledikleri önemli, WOM içinde ne söylendiği mühimdir.
  4. Yalan söylemeyin, çalmayın, kandırmayın ve aptalca şeyler yapmayın.
  5. Tek bir sihir var o da iyi bir ürün yapmak, kötü bir ürünün WOM kampanyası yapılamaz.

Ben de Cenk ve Erdem'in sunduğu WOMM konferansı ile ilgili notlarımı Dave Balter’ın anlattığı WOM’un 3 kutsal kuralıyla sonlandırıyorum.

  • Gönüllü olacak, parayla olmaz.
  • Her zaman açık olunmalı, insanlar kimliklerini ifşa edebilmeli.
  • Senaryo yazmayın, kilit mesajları söyleyin, geri kalanı insanlar yapsın.

Sunday, March 04, 2007

İletişim Eğitimi

Geçen hafta İletişim Eğitimi aldık. Silivri Klasiss'te iki günlük yoğun bir programdı. Eğitimi As Eğitim ve Danışmanlık'tan Asuman Çetintürk verdi. Kendisinin anlatımdaki başarısının yanı sıra, kişiliğine de hayran olduğumu belirtmek isterim. 2 gün süren bu programda İletişimin ne olduğundan, yaşam içindeki yerine, dinlemenin, anlamanın ve empatinin öneminden iknanın gücüne, beden dilinden ben ve biz diline, ekip çalışmasının öneminden duygusal zekaya kadar bir çok konunun ayrıntısını öğrendik. (Gerçi benim için tekrar oldu ama :) İş yerindeki bir çok arkadaşım için çok yararlı olduğu kanısındayım.) Canım arkadaşım Zeynep (ki işyerinden bir samimi arkadaşınız varsa başarınız %40 artarmışşş) 'in düzenlediği çok ama gerçekten çok başarılı eğitim organizasyonunun sonunda 'İletişim ve Ekip Çalışması' konusunda sertifikalarımızda oldu.
Bu konuda çalışma yapmak isteyen firmalara kesinlikle tavsiye ediyorum.

Saturday, March 03, 2007

Umudunu Kaybetme, Koku, Son Osmanlı

Uzun zamandır yazamıyordum bloguma. Malum işler yoğun. Bendeki bu blog işide biraz karıştı. Çok mu farklı konularda dereden tepeden yazıyorum diye düşünüyorum. Bir çok arkadaşım bloglarını konularına göre ayırmış ve farklı sayfalarda farklı konular yazıyorlar.
Evet, ben bir tanesiyle baş edemezken bir kaç tanesiyle nasıl uğraşacağım di mi :) en iyisi burdan devam etmek, tıpkı benim gibi biraz ondan, biraz bundan içimden gelen bir çok şey yer alsın blogumda...
Bir kaç filmi izlediğim için ard arda onlardan bahsedicem bugün. Sondan başa doğru gidiyorum :) İyi okumalar...

Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri. Will Smith bu rolüyle bence gerçekten oscarı haketmiş. (Bu arada ben yazmadığım süre içinde oscar ödülleri de dağıtıldı.) Bir türlü para kazanamayan Chris, stajyer brokerlık için başvurur ve 6 aylık süre içinde hiç para kazanamayacaktır. Parasızlığa dayanamayan karısı onu terk eder ve o oğluyla birlikte ayakta durabilmek için elinden geleni yapar. Bazen metronun tuvaletinde bazen düşkünler evinde sabahlayarak günlerini geçiren Chris'in oğluna olan bağlılığı ve o oğlu Christopher'ın şeker mi şeker halleri gerçekten izlemeye değer... Aa bu arada film gerçek bir hayat hikayesini anlatıyor..

İzlediğim diğer bir film Koku: Bir katilin Hikayesi.. Afişinden de tahmin edebileceğiniz gibi film ilginç bir konusu (ki ben korku diye tahmin etmiştim) olduğunu hissettiriyor daha girmeden. Jean - Baptiste Grenouille'nin doğuşundan itibaren koku alma duyusu çok gelişmiştir. Her yerde tüm ince kokulara kadar alabilen Baptiste bir parfüm ustasının yanında çalışmaya başlar. Daha sonra hayatının parfümünü yapmaya karar verir. İnsan kokusunu aldırmaya çalışırken bir çok kadını öldürür ve onların teninden elde ettiği kokuyla tüm halkı etkileyerek idam cezasından kurtulur. Kitabını okumamıştım, filmi oldukça etkileyici buldum, izlerken o kokuyu resmen duyuyosunuz, güzel ve anlamlı bir film. Bir kaç kez izlenebilir. b
Türk filmlerine karşı olan ben, bu filme nedense çokta karşı olarak girmedim ve beklediğimi de aldım. Film evde izlenebilecek tadda bildiğimiz Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan güzel bir film. Yandım Ali sevgilisini kaçırıp, Viyana'ya gitmek için hayaller kurarken Mustafa Kemal Paşayla karşılaşır ve ondan sonra vatan savunmasına bakışı değişir. Memlekette birbirinin arkasından kuyu kazanların yoğun olduğu, güvenin giderek azaldığı dönemde Yandım Ali de vatan savunmasının elzem olduğunu düşünür. Vatan, gerekirse uğruna ölmeyi gerektirir. Çok güzel bir film bence, yakında da televizyonda verirler diye düşünüyorum. Bayağı da seyircisi olmuş tabi Osmanlı denince bizde akan sular duruyor...