Tuesday, July 31, 2007

Reikinin 5 Altın Kuralı

1. Bugün, özellikle bugün öfkelenme!
2. Bugün özellikle bugün endişelenme!
3. Var olan tüm canlılara iyi davran!
4. Ekmeğini helal yollardan kazan!
5. Tanrı’nın zengin hediyeleri için müteşekkir ol!

Thursday, July 26, 2007

Mevlana VI

'Düne dair ne varsa,
dünle gitti cancağızım.
Artık,
yeni şeyler söylemek lazım!'

Tuesday, July 24, 2007

Güzel İstanbul...

İstanbul'u çok seviyorum ve burada yaşadığım içinde gurur duyuyorum. Daha önce şikayetvari yazılarım olmuştu ama ona rağmen çok seviyorum.
Cumartesi İstanbul'un en şık restaurantında yemek yedik. Boğaz köprüsünün altında deniz kenarında gerçekten iyi bir yemekti. Daha sonra gece klübü haline de kalıp, biraz eğlendik tabi :)
Aşağıdaki yazıma gelen yorum gibi popülizmi takip için değil, işimle alakalı olduğu içinde biraz ordaydım tabi. Popülizme karşı değiim ben ama isteyenlerin ilgilenmemesini de yadırgamıyorum.

İstanbul böyle bir şehir işte, her yaş grubuna, her bütçeye, herkese, her keseye hitap eden bir şehir. Bir şekilde mutlaka ulaşımınızı sağlarsınız ya da size en yakın yerde sizi mutlu edecek köşeleriniz vardır. Benim o kadar çok köşem, mutlu olmamı sağlayan o kadar çok sebep var ki... Bazen sadece yürümek, bazen sıkış tepiş otobüsle bir durak gitmek, bazen denizi seyretmek, bazen vapurla karşıya geçmek... Tüm semtlerin ayrı güzelliği var. Eğer Türkiyedeyseniz bir kere İstanbul'u görmelisiniz. Şimdiler de Boğaz Köprüsü de ışıldadı.
Tabi ben şanslı bir gruptayım. İstanbul'u bütünüyle yaşayıp, tadını çıkartan gruptan.
Not: Seçim yapıldı. AKP % 46, CHP %20 oy aldı. Bazı şeylerin belki de artık değişmesi gerekiyor. belki de gerçek sosyal demokratların bu işe daha çok asılmaları...

The Secret / SıR

Evet sonunda dayanamadım...
Ve bende izledim. 1.5 saatimi bütün dünyanın odaklandığı konuya geçte olsa verdim. Geçen sene düşünce gücünün ne kadar önemli olduğunu çevremdekilere anlatmaya başlamıştım zaten, şimdide bunun ne demek olduğunu ve örneklerini gördüm.
Örnek aldığım tek şey olacak, bir hayal defteri tutmaya başlıyorum. Bir çok konuda tuttuğum farklı farklı defterlerin yanına hayal defterini de ekliyorum. Belki bir gün bu konuda da blog açarım. Ya da o kadar deşifre olmak doğru mu bilmiyorum. En iyisi defterimi tutayım...
Ve sizlere sırrın en önemli cümlesini açıklıyorum;
'Düşünceler, nesnelere dönüşür.'
Bir çok kez kendi hayatımda da şahit oldum. Ne düşünürseniz hayatınızda o oluyor işte. O yüzden hep iyiyi, hep güzeli ve doğrusunu istemek ve bunları herkes için istemek içsel huzuru ve tabiki de mutluluğu beraberinde getiriyor.

Monday, July 23, 2007

Yayıncılık Etik İlkeleri

* İnsan onuruna, temel hak ve özgürlüklere saygılı olmak,
* İfade özgürlüğü ve haber hakkı çerçevesinde olay ve olguları doğru, tarafsız ve eksiksiz yayınlamak,
* Yayıncılığı haksız amaç ve çıkarlar doğrultusunda kullanmamak,
* Çok sesliliğin ve kültürel çeşitliliğin korunmasına önem vermek,
* Yayınlarımızda ırk, renk, dil, din ve cinsiyet ayrımcılığına, aşağılama ve ön yargılara yer vermemek,
* Kişi ve kurumların cevap ve düzeltme haklarına saygılı olmak,
* Toplumda korku ve infial yaratabilecek olaylar karşısında ve kriz zamanlarında sağduyulu davranmak,
* Şiddeti teşvik etmemeye ve meşrulaştırmamaya özen göstermek,
* Özel hayata ve mahremiyete saygılı olmak,
* Kadınların sorunlarına duyarlı olmak ve kadınları nesneleştirmekten kaçınmak,
* Çocuk ve gençleri uygun olmayan içerikten korunmaya özen göstermek, izleyicilerin ve dinleyicilerin gereksinim, beğeni ve hassasiyetlerine önem vermek.

Bu yazı Mediathink dergisinden alınmıştır.

Friday, July 20, 2007

Park Etmek Yasaktır...

İstanbul'da yaşıyorsanız, park yeri bulmanın ne kadar zor olduğunu biliyorsunuzdur. Cumartesi akşamları otoparklar bile sinir bozucu şekilde dolar taşar ve eğer geç kaldıysanız, geç gelecekseniz, gideceğiniz yere göre arabadan çok, toplu taşıma araçlarını tercih edersiniz.

Dün 4 Leventte bir toplantıya gittim. Bilenler bilir, orada herkes arabayı ortalık yere bırakır, otoparklar vardır ama onlarda doludur zaten ya da adam yolu otopark yapmıştır ve oraya bırakmanız için sizden anahtarınızı ister. Alt geçitin olduğu yollar bile servis otobüsleriyle doludur ve kimse neden orda durduklarını onlara sormaz...

İyi araba kullanırım ben, düzgün park ederim, atak kullanırım, panik yapmam, yolu izlerim, reflekslerim kuvvetlidir, trafik kurallarını iyi biliriim, kurallara uyarım, uymayanları uyarırım. Ama 4 Levente geldiğimde noluyorsa orda oluyo işte. İlk bana çarptıkları ve trafik kayıtlarına adım işlediğinde de yine ordaydım. Dünde toplantım bitip dışarı çıktığımda bir de baktım ki arabanın yerinde yeller esiyo :) Ne park yapılamaz yazısı vardı orda, ne bomboş bir alandı, ne anayoldu, ne yolu engelliyordu, ne kimseyi etkiliyordu yani. Ama araba çekilmişti. Çevredekiler 206 mı gri haha daha şimdi çektiler diye bir de yardımcı oldular ki, sağolsunlar... İlk taksiye sordum burada çekilen arabaları nereye götürürler diye, Seyrantepeye abla dedi. Peki gidelim o zaman dedim.

Taksici cin bişi tabi, yolda anladı çekilmenin ben de şaşkınlık yarattığını, bak abla şimdi 46 milyon alırlar çekme ve otopark parası sakın fazla verme ama belki de daha arabayı indirmemişlerdir o zaman otopark parası da vermiceksin, 50 milyon cezası var yanlış parkın. Belki otoparka daha gelmemiştir, şöyle bir bakalım istersen belki buralarda yakalarız arabayı, arabanın muayenesi ya da bişiysi eksik değilse hemen alırsınız, ruhsat yanınızda mı, ehliyetiniz var mı... ben artık sinirlerim tamamen bozulmuş, gülmeye başlamıştım. Gerçekten de otoparkta çekicinin üzerinde arabayı park edecekleri yer arıyorlardı hemen atladım tabi aa o benim, indirirseniz gidicem diye... Çekici paramı ödedim, bilinçsiz olduğumu gören memur bey, ceza kesmeyeceğini söyledi, ne kadar doğru bilmiyorum. Çünkü artık cezalar eve geliyor, arabayı babam kullandığı halde geçen benim adıma ceza gelmişti eve ordan öğrendim :)
Yani tüm yolları bilen, hatta Zeynep'in 'Şöfor Nebahat' adını taktığı ben, hiç bir yerde tabela, uyarı ya da ceza alınacak bir yer olmadığını düşündüğüm yere park etmekten ceza yemiştim.

Thursday, July 12, 2007

Seçim Mevsimi!

Siyasi partiler yaklaşan Seçim sebebiyle çalışmalarına hız verdi. Kimi her yerdeki bayraklarını arttırdı, kiminin satın almadığı billboard kalmadı. Posta kutusundan çıkan el ilanları mı dersiniz, internet sayfalarının kenarlarında gülerek vaatlerde bulunan bağımsız adaylar mı.İçimiz dışımız seçim pazarlama malzemeleri doldu yani. Bakalım 23 Temmuz sabahı neler değişmiş olarak kalkıcaz..
Hala bu zamanı tatille değerlendirip, yaşamına sahip çıkmayan, kullanacağı oyun değerini bilmeyenler o kadar fazla ki, gerçekten çok üzülüyorum, bizlerden geçtim hadi ama gelecek nesiller için insanların bu kadar sorumsuz olmasına gerçekten inanamıyorum.

Yazının bu kısmı sansüre uğradığı gerekçesiyle kaldırılmıştır :)

Bakalım kim gelecek, kim olduğu önemli değil. Gerçekten dilimize, ülkemize, insanlarımıza, inançlarımıza tam anlamıyla sahip çıkacak biri gelsin...

Monday, July 09, 2007

İğneada!

Aslında tamamen bizim dışımızda gelişen organizasyona son anda dahil olarak karar verdik İğneada'ya gitmeye. Büyükçekmeceden sonra en uzak Silivri'yi görmüş bana Çerkeköy tabelası bile garip geldi. Çerkezköyden sonra Saray - Vize ve Demirköy üzerinden İğneada'ya vardık. Ayçiçeği tarlalarının arasından o kadar güzel bir yoldan ilerledik ki, günebakanlara bakaraktan keyifle geçti yol.
İğneadaya vardığımızda güzel bir öğlen yemeği yedik ya da sabah kahvaltısı. :) Ertesinde hemen kendimizi denize attık, bütün gün güldük, yüzdük, bişiler yedik, oyunlar oynadık ve dinlendik. İğneadanın güzel plajı, deniz ve güneş gerçekten süperdi. Akşam yemeğinin ertesinde deniz kenarında ateş yakıp, etrafında sohbetler ettik, tamamen kumlara uzanıp, yıldızların şahaneliğini seyrettik ve günün tadı damağımızda kalarak, uykuya daldık.
Ertesi sabah uyandığımızda sabah dinginliğiyle deniz daha da şahane gözüküyordu. Kendimizi attık ve ellerimiz buruşana kadar çıkmadık. Öğle yemeğinden sonra akşamüstü tekrar yola koyulup, yavaş yavaş İstanbul'a vardık.
Gerçekten çok keyifli, çok eğlenceli bir organizasyon oldu bizler için, bunu sağlayan Haluk Abi'ye bir kez de burdan çok teşekkür ederim. İğneada gerçekten görülmesi gereken bir yer.

Tuesday, July 03, 2007

Dokuz Tür Global Marka İlişkisi

David Aaker'a göre;
Alt-üst İlişkileri (Subbrands)
1- Master brand as Driver. Bir ana marka ve bir alt marka var gibi görünse de burada ana marka abiliğini hep hissettirir. (HP Deskjet)
2- Co-drivers. Bu ilişkide de bir alt üst durumu vardır ancak alt marka kendini o kadar ezdirmez. (Sony Trinitron)
Onaylama Durumları (Endorsed Brands)
3- Strong Endorsement. Hesapta yeni bir marka lanse edilmektedir ve esas marka onaylayan pozisyondadır ancak ana marka bunu öle terbiyesizce yapar ki, diğerini zor durumda bırakır. (Ülker Golf)
4- Linked Name. Bu ilişkide onaylayan marka diğerine adını vermiştir ama bunu sorun yapmamakta, tam tersine onu yetiştirdiği ve adını verdiği için gurur duymaktadır. (Nescafe)
5- Token Endorsement. Esas marka veya kurum varlığını hissettirmekte ancak bunu çok edepli şekilde yapmaktadır. (Lotus - IBM)
Markalar Evi (House of Brands)
6- Shadow Endorser. Onaylayan marka veya kurum bir çok markaya sahip olduğundan ve esas olarak kendine güvendiğinden kompleks yapmamakta, bünyesindeki markaların işine fazla karışmamaktadır. (Migros-Koç)
7- Not connected. Markanın kime ait olduğundan hiç bahsedilmez, kimse de sormaz. Marka kendi ayakları üzerinde duran yetişkin biridir. (Pantene - P&G)
Markalı Ev (Branded House)
8- Same Identity. Bu evde kimse öyle kafasına göre yeni adetler getiremez, farklı isimler alamaz. (BMW)
9- Different Identity. Aynı soyadı taşıyan ama birbirinden farklı türde işler çeviren insanlardan oluşan kozmopolit bir evdir burası. (Club Med)

* Bu yazı Marketing Türkiye'nin 127. sayısında Güven Borça'nın köşesinden alınmıştır.

Manisa - İzmir - Muğla.. Hala geziyorum..

Offshore yarışlarının bu ayağı Bodrum'daydı. Bodrum'a genel müdürümle birlikte gidecektik ve kendisi oraya geçmeden Manisadaki davlumbaz fabrikamızı ve İzmir bölgemzi de ziyaret etmeyi önerdi.
Cuma sabahı ithalat grubuyla birlikte İzmire uçtuk, oradan Manisaya geçtik ve davlumbazlarımızın bir kısmının nasıl üretildiğini gördük. Bu arada Flaminya tesisini genişletmiş ve öyle büyük bir alana geçmek üzereki, umarım aynı oranda işleri de ilerler. Oradan Vestel City'e gittik ve o kocaman Vestel Dünyasını da görmüş olduk, bir çok firmanın nasıl konumlandığını biliyorum ben ama Vestel in gerçekten böyle tüm fabrikalarını bir arada toplamış olması ve o kadar kişiye iş imkanı sağlamış olması gerçekten çok hoşuma gitti. Oradan tekrar İzmir'e döndük ve bölgedeki arkadaşlarımızla bir şeyler yedik. Reyhan Pastanesinde de pasta yiyelim dediler.. iyi dedik yiyelim. Gerçekten çok lezzetli pastalar yedik, bu kadar İzmir'e gittim daha önce kimse beni Reyhan Pastanesine götürmemişti :)
İzmirdeyken tekrar orada yaşayabileceğimi düşündüm. Ben bu düşünceler içindeyken Bodruma doğru yol almaya başlamıştık bile, Offshore grubu bir yandan sürekli arayıp akşamki partye yetişmemizi istediklerini söylüyorlardı. Gerçekten de partye yetiştik. Bodrum'un ünlü Catamaran 'ında yapılan party oldukça keyifli geçti. Ertesi sabah Bitez'de kahvaltı yaptık, bayilerle işlerimizi hallettikten sonra daaa Akşama kadar Sarnıçta dinlendik, hatta yüzdük. Su yine çok soğuktu, tipik Bodrum denizi.. Brrrrr...
Akşam sıralama turlarından sonra Hakem teknesiyle yarış parkurunu görmek istedik ve 50 mil yapan tekneyle dalgaların üzerinden zıpladık. Yarışçıların adrenalin seviyesini bir kez daha tahmin ettim :)
Yemek için akşam Bodrum Arşipel'i seçmiştik. Akşam yemeğinden sonra zaten yorgun olan ve rüzgardan da serseme dönen ben sadece yatmak istedim ve güzelce uyudum :) Serkan'ın Barlar Sokağına ya da Kübaya gitme hevesi de kursağında kaldı...

Yarış sabahı yine herşey yolundaydı.. Taaa ki yarış başlayıp, bir kaç turdan sonra tekne direksiyonumuzun mili kırılana dek.. Bu kez yarış dışı olduğumuz için sonlarda kaldık, ama sevgili yarışçılarımın bir önceki yarışta ki centilmence davranışları onlara centilmenlik kupasını kazandırdı.
Yarış ertesinde tekrar İzmir'e döndük. Bodrum'un yoğun uçak seferlerinde yer bulamamıştık çünkü... Ve bu sefer hiç rötarsız tam zamanında geldim İstanbul'uma.. Ben seviyorum bu şehri. Evet yaşarım İzmir'de de, Bodrum'da da ama İstanbul daha bir başka!

Not: Barış'ın yaptığı kazadan tam 10 dakika sonra oradaydım. Gerçekten korkunç bir görüntüydü. Bir araba trafik levhasının üzerinden uçmuş ve ters dönmüş, hemen ilerisinde bir tır tamponu parçalanmış, ambulanslar, polisler. :( İçinde kim olduğu önemli değildi, işallah sadece yaralıdır diye düşünmüştüm, sabah öğrendim Barış olduğunu.. Ve bunu yazdığım saatlerde o hala komada.. Umarım sevenlerini üzmez ve kendine gelir. Bu da hızlı ve alkollü araba kullananlara son acı ders olur.