Showing posts with label İstanbul. Show all posts
Showing posts with label İstanbul. Show all posts

Wednesday, May 11, 2011

Ben bugünlerde...

O kadar yoğun aylar geçirdim ki, keyifli, yorgun, kızgın, mutlu bir sürü zamanlar yaşadım... Yaşadım ama bunları hiç paylaşamadım sizinle, ilk defa bu sayfa bu kadar yalnız kaldı, bensiz kaldı, sizsiz kaldı...
Blogu ilk açtığım zamanlarda Mayıs'a denk gelmiş, demekki o zamandan sakinmiş, bu günler, şimdi hızın hiç azalmadığı, zamanın hep koşuşturmacayı gösterdiği bu günlerde tekrar yazmak istiyorum. Gördüklerimi paylaşmak, dertleşmek, sevinçlerimi arttırmak, hayata keyif katmak istiyorum.

Bu bir kaç aydır ne yaptın diyenler için biraz bahsedeyim;
Antalya, İzmir, Ankara, Adana, Bursa, İstanbul, Trabzon'da bayi toplantıları yaptım. Toplamda 2500 kişi olduk, ürünleri gördük, yedik, içtik, eğlendik... Tabiki en kalabalığı 925 kişi ile İstanbul'du, dedim ya, bazen öyle günler olurki, çok yorulursunuz ama değer, işte 29 Mart'ta benim için öyleydi, çok yoruldum ama değdi...
Şehirlerdeki arkadaşlarım kendilerini aramadım diye kızmasınlar bana olur mu, boş bir dakikam bile olamadı koşuşturma arasında, otellerden dışarı adımımı atamadım desem yeridir.

Katalogumuzu yaptık, yeni pazarlama stratejileri, marka konumlandırmaları, yeni kararlar, insanlar.. İşte sosyalleşme, blogdan ağır geldi bu günlerde. Gittiğim bazı yerlerde blogu söyleyenler yine utandırdılar beni ama bir kez daha gurur duydum, vazgeçmeden yazdığım bu satırlardan...
Şimdi tekrar bu süredeki izlediğim filmler ve size anlatacağım harika oyunlardan, kitaplardan bahsedeceğim ama bu kadar uzun zaman sonra, bir giriş yazısına ihtiyacımız vardı ya, işte bu, o yazı olsun...

Tuesday, June 09, 2009

Bebeklife çıktı, hemen okuyun...


Artık nerede yazıyorum bilin...
Eveeet, İstanbul'un en sevdiğim semti Bebek'ten adını alan, Ortaköy'den Sarıyer'e tam o boğaz hattında dağıtılan, kültür, yaşam, moda, röportaj gibi bir çok konuyu sizlerle paylaşan, paylaşırken hiç sıkmayan, keyfinize keyif katan, keyif katarken neşelendiren, neşelendirirken düşündüren dergi BEBEKLİFE da ben de yazıyorum... Sadece yazıyor muyum, aynı zamanda moda sayfalarıyla da ilgileniyorum, bir de yenilikler, yeni ürünler hakkında bilgiler veriyorum. Evet, evet ben yapıyorum :)
Şimdi boğazda herhangi bir mekana gittiğinizde hemen dergimizi soruyorsunuz, yoksa mekandan alıp giden kişiye de kızmıyorsunuz, böyle güzel bir dergiyi eve götürmek istemiştir, başka mekanda buluyorsunuz, bir güzel dergimizi inceliyorsunuz ve tüm dilek, istek ve şikayetlerinizi bizimle paylaşıyorsunuz. Çünkü bizler yorumlarınızı merakla bekliyoruz...

Dergimizi digital ortamda okumak için;
http://www.dijimecmua.com/bebeklife/

Tuesday, February 24, 2009

Dağ başını duman almış...


Fonda Susam Sokağında çalan, Dağdan gelir bir kız done dönee, Döne dönee gelir bir kız dağdan, şarkısıyla yola koyulduğum, ilk kez gittiğim ve ilk kez kayağı denediğim Uludağ’da uzun zaman sonra gerçekten herşeyden 3 gün boyunca uzaklaştım. Cuma sabahı daha otele varır varmaz çantalarımızı atıp, telesiyejle zirveye çıktık, arkadaşlığın ne demek olduğunu orda bir kez daha anladım. Canım arkadaşlarım beni tek başıma bırakmayarak, hatta kendi kayak zevklerinden fedakarlık ederek, düştüğüm yerde, hemen anında – ki yaklaşık 1.000 kez düştüm- kaldırdılar, gözleriyle takip ederek, komutlarıyla yardımcı oldular, sayelerinde kaymanın ne kadar zevkli olduğunu öğrendim. Aslında burada tam zirvede tanıştığımız yine düştüğüm yerlerden birinde beni kaldıran Erzurum’da İl Spor Müdürlüğünde çalışan ve 25 yıldır Kayak Federasyonunda hakemlik yapan Mustafa Hoca’nın yardımlarını imkan yok unutamam. İlk gün sabah bir kere zar zor inebildim aşağıya, hatta pistin çeyreğini yürüyerek indim ama öğleden sonra Mustafa Hocanın da yardımlarıyla 3 kere tipiye rağmen hiç yürümeden inmeyi başardım. Kar sapanını anlamam zaman aldı, beni de bilirsiniz kontrolün kendimde olduğunu bilmezsem, durur kalırım gidemem, o yüzden durmayı öğrenmek çok ama çok önemliydi, ben ise bunu bir günde anca kavrayabildim. İkinci gün ise sabahtan yine yuvarlanarak başladığım güne, 2 tur Mustafa Hoca takviyesiyle artık ayakta durabilir ve ayaklarını kontrol edebilir hale gelmiştim. Sadece bir yerde çok fena düştüm ki popomda hala izleri var.. Ama iki gün sonunda artık kaymayı çok sever ve yaptığımdan zevk alır hale gelmiştim. Artık can havliyle değil, keyifle ayakta durabiliyordum :) Üçüncü gün ise Slalom yaparak -bu böyle mi yazılıyor, salınım bu kelimeden mi geliyor (çağrışım, çağrışım)- , düştüğümde tek başıma kalkarak, artık kayabiliyordum. Yaklaşık 15 kere cook kalabalık olan pistlerde boyumu gösterdim. Uludağ’I bilenler için söylüyorum kaydığım pist tahmin edersiniz ki Cennet’ti. Bir de bunun Cehennemi varki, üzerinden telesiyejle geçerken bile ürkütücü görünüyordu. Otellere gelince birbirinin çok benzeri otellerle dolu olan Uludağ 1. bölge de biz Kar Otel’de kaldık. DTM tarafından işletilen ve müdürü ile tanıştığımız Kar Otel’in keyifli ve samimi bir otel söylemeliyim. Aynı zamanda otelde Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik de var.
Unutmadan bir de snowboard yapanlar vardı ki, kesinlikle onunla da kaymak çok eğlenceli olmalı. Bu işi biraz ilerletirsem snowboardu da deneyeceğim. Alışveriş zamanı, güzel bir kar pantalonu ve kayak gözlüğü almalıyım. Şimdi en kısa zamanda tekrar kayak pisti olan, Kartepe, Kartalkaya, Uludağ ya da Palandöken'den birine gitmek istiyoruuum…

Sunday, August 17, 2008

Cristal Gemisi ile 6 gece/7 gün


Turu satın almaya o kadar son dakika karar verdik ki, biraz daha geç kalsak daha önceki yaşadıklarımız gibi gemiyi bile kaçırabilirdik yine.
18:00 de kalkacağı duyrulan Cristal gemisi için biraz erken saatte 12:00 de iskeledeydik. Pasaport işlemleri sebebiyle gemiye erken aldıklarından ufak bir gemi turu sonrasında da vaktimiz olduğundan çıkıp ufak bir Kabataş turu yaptık. Atina'dan geç kalktığı için İstanbul'dan da geç kalkan gemi, akşam yemeği ertesinde Salı Pazarı limanından ayrılırken, arkasında bıraktığı köprü, galata ve kız kuleleri o kadar büyüleyiycidi ki, bu şehre aşık olduğuma bir kez daha karar verdim. İStanbul manzarasına dalıp, göz yaşlarımı tutamazken ben, 7 gün sürecek bu keyifli yolculuğa başlamıştık aslında. Bu tatili araştırırken sitelerinde ayrıntılı bilgi veren Haluk Abi ve Bay Punto ya çok çok teşekkür ederim. Gemide rehber kadar ben de bilgiliydim. Gemi çok keyifli bir yüzen otel aslında. Duty Freesinden Casinosuna, diskosundan show center ına kadar hiç sıkılmadan vakit geçireceğiniz bir eğlence mekanı. Başta sallar mı, midem bulanır mı diye düşünüyorum ama ortam, küçük artçı sarsıntıların yaşandığı bir ev gibiydi aslında.
Gemide her akşam bir eğlence vardı ki, bunlardan ilki Newyork to Paris idi. Sonra bir akşam Yunan gecesi yapıp, Oopaah nidaları ile coştuk ve en son gecesi Latin Danslarında sahnede yerimizi aldık.
Gemideki tek eksiklik havuzdu aslında mevcut havuz çok küçük ve cafenin yanında olduğundan pek kimse girmiyor, neticede 900 yolcusu olan geminin 400 kişilikte bir crew u var.
Çok tatlı bir Kıbrıslı aileyle tanıştık gemide ve tabiki Metin abi ile sevgili eşiyle. Bu çekirdek kadro bize bir hfta boyunca yetti de arttı.
Cristal'e binerseniz sabahları mutlaka pankek ile çilek reçeli yiyin, tadı damağımızda kalan çilek reçelini 7 gün boyunca doymadan yedik biz :))

Tuesday, July 24, 2007

Güzel İstanbul...

İstanbul'u çok seviyorum ve burada yaşadığım içinde gurur duyuyorum. Daha önce şikayetvari yazılarım olmuştu ama ona rağmen çok seviyorum.
Cumartesi İstanbul'un en şık restaurantında yemek yedik. Boğaz köprüsünün altında deniz kenarında gerçekten iyi bir yemekti. Daha sonra gece klübü haline de kalıp, biraz eğlendik tabi :)
Aşağıdaki yazıma gelen yorum gibi popülizmi takip için değil, işimle alakalı olduğu içinde biraz ordaydım tabi. Popülizme karşı değiim ben ama isteyenlerin ilgilenmemesini de yadırgamıyorum.

İstanbul böyle bir şehir işte, her yaş grubuna, her bütçeye, herkese, her keseye hitap eden bir şehir. Bir şekilde mutlaka ulaşımınızı sağlarsınız ya da size en yakın yerde sizi mutlu edecek köşeleriniz vardır. Benim o kadar çok köşem, mutlu olmamı sağlayan o kadar çok sebep var ki... Bazen sadece yürümek, bazen sıkış tepiş otobüsle bir durak gitmek, bazen denizi seyretmek, bazen vapurla karşıya geçmek... Tüm semtlerin ayrı güzelliği var. Eğer Türkiyedeyseniz bir kere İstanbul'u görmelisiniz. Şimdiler de Boğaz Köprüsü de ışıldadı.
Tabi ben şanslı bir gruptayım. İstanbul'u bütünüyle yaşayıp, tadını çıkartan gruptan.
Not: Seçim yapıldı. AKP % 46, CHP %20 oy aldı. Bazı şeylerin belki de artık değişmesi gerekiyor. belki de gerçek sosyal demokratların bu işe daha çok asılmaları...

Tuesday, May 01, 2007

İşÇi BaYrAmI!


Bugün 1 Mayıs. İşçi Bayramı, Bahar Bayramı, Annemin doğum günü.
İstanbul'da kutlanılamıyor bile, yakında vali kontrolünde nefes alıp vermeye başlayacağız. Yaptıkları hataların faturalarını neden bu şehirde yaşayanlardan, bu şehre bayılanlardan neden bizlerden çıkartıyorlar ki?
Bıraksınlar emekçiler rahatça kutlayalım bayramımızı. Bıraksınlar emekçilerin halaylarına karışsın ağaçların yeni açan çiçekleri.
Neden izin vermezler ki doya doya kutlansın şu bayram. Yani engel çıkartan vali, onların sözüyle önlerinde duran polis... vs onlarda emekçi değil mi?
1 Mayıs tatil edilmeli. insana duyulan, emeğe duyulan saygıdan tatil edilmeli.

Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın emekçilerin bayramı.
Baharın güzel günleri yaşasın...

Annem,
Doğduğunda da bu kadar karışıkmıydı buralar, yoksa gün geçtikçe bölmeye çalışanlar çomaklarını mı kurcalıyor? İyiki doğdun Canım Annem, dilerim tüm güzelliklerle birlikte bizler de hayat boyu hep yanında oluruz. Seni çok seviyorum.