Thursday, December 20, 2012

Şeb-i Arus İstanbul

Ölmeden önce yapılacaklar listemde Şeb-i Arus'u Konya'da izlemek vardı, fakat her yerde bu yıl İstanbul'da da tören olacağını duyunca hemen aldım biletleri. Ben organizasyonu duyupta bilet alana kadar zaten çok az sayıda yer kalmıştı ve cumartesi akşamı Ülker Arena'nın dik tribününde bulduk kendimizi.

"Gönüllerin Sultanı Aşkın Başkentinde" idi sloganı ne kadar güzel değil mi?

Tören Kenan Işık'ın Mesnevi'den okuduğu rubaîler ile başlayıp, tasavvuf müziğinden şarkılar ile devam etti. Herkesin merakla beklediği semâ gösterileri ise törenin en sonundaydı; tabi o ana ladar dayanabilen izleyiciler olursa...
Çünkü tören tasavvuf ile ilgili hiç bir bilgi vermeyip, oraya öğrenmeye gelenler için faydasızdı. Yani semazenlerin kıyafetlerindeki manadan, ibadetlerinin şekli anlatılsaydı; semazen nedir, kimdir söylenseydi, en kötü gelenlere daha önce hazırlanmış broşürler verilseydi çok daha etkili, çok daha keyifli olabilirdi...
Daha önce televizyondan istediğim asıl Konya"da gerçekleşen törenler; huzur dolu, sakinlik ve dinginlik içinde idi.
Malesefki bu tören, tıpkı İstanbul'un her konudaki reklamlarının altındaki içi boş içeriği şeklindeydi. Oysa en az 6-7.000 farklı tarzdaki insanları bir araya getiren Mevlana aşkı, zaten başlı başına bir malzeme, umarım gelecek yıllarda çok daha başarılı işlenebilir...

Monday, December 10, 2012

30 + 1 ...

2012'nin nasıl geçtiğini anlamadığımı ayrıca belirtmeme gerek yok sanırım, en son geçen yıl sonunda yazmışım.

Bu sayfa ilk açtığım günden bu günlere geçen sürede bir dilek tahtası halini aldı, bu beni de üzüyor tabiki ama her gün karar veriyorum kendimce, yazmaya tekrar başlayacağım diye, sonra tutamadığım binlerce karar gibi, o da uçup gidiyor boşluklara, ve eminim bir başka karar alanın yeni kararı oluyor…

Ama en azından doğum günlerimde yazdığım bu sayfanın, sadece yılda bir kaç günlüğüne de olsa benim olduğunu, dilediklerimi paylaşıyor olduğunu ve bunların bir kaç kişiye de olsa, ulaşıyor olduğunu bilmek güzel, keyifli.

Dijital medyanın bu hale gelmesi, blogumu da böldü aslında. Anlık düşüncelerimi twitter'da, gittiğim yerleri foursquare'de, fotoğraflarımı instagram'da paylaştığımdan beri, bu güzel sayfanın içeriği önce güncelliğini kaybetmeye sonra da yavaş yavaş azalmaya başladı.

Şimdi harika bir yazıyla yeniden dönmüş olmak isterdim ama,

bir yaş daha büyüdüm işte.. artık eskisi gibi değilim, spordan sonra yoruluyorum, biraz fazla içeyim sarhoş oluyorum, dinlenmek istiyorum, sessizlik istiyorum... Kafamın içindeki yoğun düşünceleri aynı anda içeride tutamıyorum, incelikler yüzünden artık daha fazla incinmek istemiyorum.

Büyüdükçe aldığım ruh hallerinde kaldığın sürenin çok daha önemli olduğunu biliyorum, o yüzden mutlu anlarımı uzatmaya, keyifsizleri daha az yaşayıp, dersler almaya çalışıyorum. 30lu yaşların çok da büyük olmadığını kabul ediyorum.

Bu bloğu takip edenler bilir ritüelimi, her yıla özel bir şarkı seçerim ya ben, şimdi okuyanlar diyecekki, sen de büyüyeceğine gittikçe kendini küçültüyorsun diye, ama bunu özel olarak seçmiyorum, tam doğum günüm yaklaşırken, içime doğuyor bu şarkılar, işte bu yılınki;

“bir minicik kız çocuğu bak
duruyor orada hâlâ
anlatamam gördüklerimi
o neşeli çocuğa
artık beni asla yaralayamaz
hayat eğer istemezsem
yıllar beni kolay yakalayamaz
ben durup beklemezsem”