Wednesday, October 20, 2010

The Social Network / Sosyal Ağ


Dün akşam Warner Bros'un davetlisi olarak bu hafta vizyona girecek olan Social Network filmini, İstinye Park'ta izledik. Basın gösteriminin bir kaç gün önce yapıldığı ve olumlu yorumların olduğu filmi, ben de sanal alemden tandığım arkadaşlarımla izledim. Genel olarak iyi. Ben beğendim. Film, efsane olan Mark Zuckerberg'in kız arkadaşından ayrıldıktan sonra hem blogunda ona saydırırken hem de Harvard'daki tüm kızların portreleriyle kurduğu siteden, 25 milyon dolarlık sermayeli Facebook'a uzanışının öyküsünü anlatıyor. Mark Zuckerberg'in o cool ve şaşkın haline bayıldım. Gerçi biraz fazla melek gösterilmiş ama... Ayrıca Napster'in kurucularından olan ve Justin Timberlake'nin canlandırdığı Sean Parker'ın Facebook'un gelişimine katkısı büyük. Özellikle internet üzerinden iş yapmak isteyenlerin filmi izlemelerini tavsiye ediyorum.
Son olarak, internet girişimcisi arkadaşlarıma artık daha yakın duracağım, tavsiye ediyorum, sizin de böyle arkadaşlarınız varsa, kendilerine yapışın...

Friday, October 01, 2010

Sonbahara döndü yüzüm...

Yılın son baharı olsa da, ben de hep yeni kararların, yeni başlangıçların dönümü olur bu günler.. Her karanlıkta aldığım yüzlerce karar, her başlangıçta benim de iç benliğimin yenilenmeye çalışması, vazgeçmemek, her an yeniden oyuna dönmek... Tüm bunlar bu aylarda yeniden hareketleniyor bende. Medyanın yeni yayın dönemi gibi, okulların tekrar açılması, kuşların sıcaklara göç etmesi gibi, ben de bu mevsimde yeniden başlıyorum hayatıma.

Derin bir nefes alıyorum diyaframdan, tutuyorum galiba aylar boyunca, sonra yüzüme gülümseme olarak yansıyor verişi ve şükrediyorum yaşadığıma..

Yoga, iç benlik, meditasyon ile daha ilgiliyim bu aralar. Bir sürü şey okuyorum, bir çok insanla tanıştım, bir çok adımlar attım kendimi geliştirme adına. Hep derim ya, hayat kendini bulma yolunda bir oyun diye. Oyunumun kurallarını baştan yazıyorum işte. Yine çelişiyorum aynı cümle içinde, yine bitirmeden cümlemi vazgeçiyorum elbette. Olduğu gibi kabul etmeden önce elimden geleni yapıyorum elbette, sonra dinliyorum, öncelikle kendimi, sonra herşeyi, herkesi. Çünkü biliyorum, asıl sevgi içimde, içimizde. :)

İç huzurun ve mutluluğu bulmanın kolay olmadığını ama bulduğunda da hiçbir bağa, köke ihtiyacı olmadan bırakılmadığını biliyorum artık. Kendimle nasıl konuşmam gerektiğini, içimdeki benin neler istediğini biliyorum. İstediğim şeyleri çekiyorum, alıyorum hayatıma, istemediklerimi çıkartabiliyorum usulca. Enerjimi tekrar yükseltebiliyor, bununla güçlü kararlar alabiliyor, gözlerimin içi parlarken yaşadığım an'a şükredebiliyorum.

Anladığınız üzere, basitleşmeye, netleşmeye ve kendimi daha çok sevmeye çalışıyorum bu günlerde... İnanmayacaksınız ama başarıyorum da ;)
Tadını çıkartıyorum, her anın, her anının, her şeyin..

Ben çok mutlu, huzurluyum son günlerde...