Thursday, July 24, 2008

Düğünler ve ilişkiler üzerine...

Beni tanıyanlar bilir, son 3 yıldır yaz aylarımın tamamında yakınlarımın düğünlerine gitmekle geçiyor günlerim. Bir de hepsi farklı farklı gruplar ya da ailemden yakınlarım oldukları için düğünlerin hepsinde başrolde olmak durumunda kaldım. (Yani dans etmeyi, halay çekmeyi sevdiğimden, organizasyon işine meraklı olduğumdan değil...) Burada sürekli ön planda tuttuğumuz elbise çeşitlerinden, makyaj, saç ya da çanta ayakkabı ayrıntılarından bahsedecek değilim. Daha çok aklıma takılan bir konuyu paylaşacağım.
Son zamanlarda çevremde hep kızın zorlamasıyla ay da can sıkıntısından evlenen erkekler, çocuk yapmak için evlenen kadınlar, ailelerin onaylamadığı evlilikler.. var. Ya da kızların gerek aile gerek toplum baskısından evde kalmamak(!) için bir an önce evlenme isteği. Tamam bizler kuruluyoruz, 15 yaşından itibaren ilk hedefimizin iyi bir eş olmak üzere hazırlanmak oluyor ama erkekler için bu 35te bile zor kabul ediliyor. Bu yazıyı yazmaya, geçen düğünde damadın kız kardeşinin "artık çok geç di mi?" demesiyle ya da çok yakın bir arkadaşımın 3 gün kala iptal olan nikahından sonra karar verdim aslında.
Herşey bu kadar kolay mı, evlenelim sonra deneyelim bakalım olmadı, ayrılırız mı? Öle bayıla yapılan evlilikler sadece 20li yaşların başında oluyo da onların sonu da 20li yaşların ortalarında mı oluyor? Aşk bu kadar sonraya mı kaldı hayatta anlamıyorum. Tabiki aşkla evlenen ilişkilerde var ama onlarda ya çok uzun süreli birliktelikler ya da böle şans ama bu yazıyı genele yazdım tabi.
Stratejiler üzerine kurulu ilişkiler hep böyle mi oluyo, yazık değil mi öncelikle ailelere. Şimdi kimse boşanmak için evlenmez diceksiniz ama gözgöre göre istemeyerek evlenilir mi?
tabi böyle davulun sesi uzaktan hoş aslında çünkü bir de düğün öncesi stresi var benim tüm bu gördüklerime sebep olabilecek ama yine de ne bileyim, tatsızmış gibi tüm ilişkiler sanki. Buna da çok şaşmamak lazım, mevsimler gibi, meyve sebze gibi, ilişkilerde tatsız işte.

Sunday, July 20, 2008

Sezen Aksu denince akla gelen şarkılar...

Çok uzun zamandır tekrar gitmek istiyordum Sezen Aksu'nun Harbiye Açıkhavadaki konserine. O büyülü atmosferde o küçük dev kadını dinlemek, çıktığınızda damakta bıraktığı tadla tarif edilemezdi. Her yaz başı evet bu yıl tekrar gitmeliyim diyodumda bu yıl gitmeliyimden çok bilet alarak kesinleştirdim gidişimi. Bir de Akdoğan Özkan'ın, "İstanbul'da ölmeden önce yapmanız gereken 101 şey" isimli kitabında 51. maddede demez mi, Sezen'i AçıkhavaDa dinlemek diye. Hemen aldım Hatişi de, güzel bir akşam yemeğinden sonra tam bir yaz akşamına yakışır şekilde bulduk kendimizi Açıkhavada.
Kalabalık orkestrasıyla Git'lerden, Geri Dön'lerden, gözyaşlarımızla başlattığı geceyi, keyifli sohbeti ve hareketli şarkıları ile sonlandırdı. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya işte o gece tam da öyleydi. Bu yıl 3 akşam daha Harbiye'de olacak Sezen Aksu, kaçırmayın bence. Yoksa sonrasında gelecek yıla kadar çok beklersiniz, söylemedi demeyin.

Thursday, July 17, 2008

Kenar Süsü

Kenar süsü oldum hayatında
Yani olmasam da olurdu..
Kaza süsü de verirdin vefatıma,
Yokluğum boşluk yaratmazdı..
Seni aramamam, sormamam, bakmadan uzaklaşmam eminim çok hora geçti
Hurdaya çıktı içim fark ettin mi hiçe döndüm
Çürüye çürüye tükendim
Rezil ettim kendimi
Dağıttım
İçtim
Düştüm
Ona buna ağladım
İçimden döküldün
Gülmeyi unuttum
Kendimi dinlemekten
Hastalık hastası oldum senin yüzünden…

Wednesday, July 16, 2008

Gümüşyaka Köprüsü

Cumartesi yola çıkarken aslında bu kadar uzun süreceğini hiç düşünmemiştim. Bu kadar uzun süreceğini bilseydim gider miydimmm, ona da emin değilim. Silivri taraflarını hiç bilmediğim ve deniz kum düşüncesi sıcak gelince attım kendimi yollara. Üsküdar – Beşiktaş; Beşiktaş – Kabataş; Kabataş – Zeytinburnu; Zeytinburnu – Avcılar; Avcılar – Silivri; Silivri – Gümüşyaka..
istikametinde geçen yolculuk sonunda Gözde’lerle buluştuğumda artık yorgun ve bitkindim. Allahtan akşam yaptıkları mangalla karnımı doyurdularda biraz kendime geldim.
Haluk Levent’in Gümüşyaka Köprüsünü, ezberledim türküsünün de geçen Gümüşyaka’nın burası mı değil mi olduğu konusunda da oldukça kararsız kaldığımdan şarkıyı söylerken de tedirgindim.
Gümüşyaka küçük bir panayırı andıran sahil kenarı, denizi, kumu ile İstanbul’a yakın bir sayfiye yeri aslında ve benim gibi yakın bir yerlerde denize girebilmek için çaba sarfediyorsanız mutlaka uğrayın.

Tuesday, July 01, 2008

Kısa kısa

Konular tatsız olunca kısa kısa yazmak istedim, son günlerde neler mi yapıyorum?

Yakalandığı amansız hastalıkla mücadele eden Nermin Teyzem, bizi bırakıp, gitti.. Onu çok seviyorum çok. Aslında hayatın ne kadar garip, tartışmasız ve sonu olduğunu gösteren büyük hatırlatmaydı onun bize yaşattıkları, papatyalarla, güllerle gönderdiğimiz Nermin Teyzem, nur içinde yatsın. Elbette çok özleyeceğiz.

*******

Yeniden yalnız olmaya alışıyorum. Yalnızlığın tadını alınca biz olmak, biz olduktan sonra tekrar yalnız olmak zor oluyor, ama insan nelere alışmıyor ki...

*******

Diğer yandan hayat devam ediyor...

Tatile daha çok var, insan sanırım yılın ortası gelince daha fazla ihtiyaç duyuyor ufak bir araya. Yıl boyunca sanki o ara hiç gelmicek gibi, tüm koşuşturmalar, çalışmalar. Bu sene böyle bir Spa Center'da tatil yapmak istiyorum aslında ama Hatişş sakın duymasın :)

*******

Kalan son kişilerde bu yıl evleniyo sanırım, yine çevremde bir düğün hareketliliği. Bir müsade edinde bir haftasonu sakin geçsin di mi :)