Wednesday, June 22, 2011

Assos...


Ben daha önce gittim de hiç kalmadım Assos'da. Hep son dakika tatillerinde ayarlamaya çalışıp, hiç yer bulamadığım bir lokasyondu benim için. Bu kez arkadaşlarım giderken, ağlayarak baktım, ben de gelsem diye. Zeynep dayanamadı halime, e hadi dedi, tamam gel.. Topladım evde denize ve güneşe ait ne varsa. Gideceğimi duyan arkadaşımın telefonda dinlettiği Sıla'nın Kafa şarkısını da koydum cebime.. Söylemeden geçemeyeceğim şarkı şöyle başlıyor...

Aşkıydı, işiydi, ihtirası, düşüydü,
Yere batsın faturası, malı, mülkü,
Bağlasalar durmam...

Tam ruh durumuma uygun bu şarkıyla, attım kendimi Assos'a. İskelede bizden başka kimsenin olmaması, denizin, güneşin sadece bizim olması, benim Ege'ye hayran olmam, zeytinin, zeytinyağının, bahçe domatesinin, sakızlı dondurmanın gözümdeki yeri, güneşin batışı, rüzgarın tadı, uykunun hafifliği, sakinliğin keyfi ile iki koskoca gün geçirdik orada.
Otobüste gidip gelirken doğmasına şahit olduğumuz güneşi, Behramkale'de şarap eşliğinde batırdık...

Buna ne kadar çok ihtiyacım varmış, sakinliği, huzuru ne çok istemişim, bir kez daha emin oldum.
Hayat elimizdekileri verirken, bazen bizi ne kadarda yoruyor, daha da iyi anladım.

Şimdi döndüğüm yerde, daha keyifli ve mutluyum.

"Suya girdim su oldum, taşa yattım taş oldum..." Evrim tarafından daha önce söylenmiş bu söz, bu ufak seyahatin mottosu oldu...