Thursday, April 30, 2009
Kelebeğin Tasarımları...
Şu Facebook çılgınlığı büyüdükçe büyüyor, networking özelliğinin yanında eski arkadaşlarınızı bulmak, neler yaptıklarından haberdar olmak bence en büyük nimeti. Çünkü okul bitmiş, aradan yıllar geçmiş, herkes kendini işine gücüne kaptırmışken, kimin nerde nasıl olduğunu bilmek bence gerçekten gerekli.
İşte böyle Özlemcim'le tekrar karşılaşmamız. Kendisi benim üniversiteden arkadaşım. Çalışma gayesine kapıldığımızdan birbirimizden uzaklaşmış olsakta, tekrar facebookta buluştuk ve tasarımlarından o zaman haberim oldu.
Evet resimde gördüğünüz tüm bu şahane şeyleri kendisi yapıyor, çantalar, kolyeler, taçlar, taraklar, şallar.. Bayıldım bayıldım. Özlemcim, hayal dünyasının zenginliği ile, elindeki bir çok malzemeden her biri ayrı sanat eseri olan resimdeki ürünleri yaratıp şimdi bunları isteyenlere satmaya başladı. Ben nasıl emek verildiğini bildiğimden kullanmaya kıyamıyorum ama her gören bayılıp sitesini ziyarete başlıyor.
Anneler Gününün yaklaştığı şu günlerde orjinal bir hediye arıyorsanız size kelebeğimizin tasarımlarını önerebilirim. Buradan ulaşabilirsiniz.
Anneme benden sıra gelmez diyorsanız, hem annenize hem kendinize sipariş verin diyorum, sonra başkasında görür, üzülürsünüz..
Labels:
aksesuar,
Anneler Günü,
facebook,
hediye,
Kelebeğin Tasarımları
Wednesday, April 22, 2009
Bu blog bugün Metehan'ın.
Bugün 23 Nisan. Atamızın tüm dünya çocuklarına armağan ettiği bu bayramda bende koltuğuma bir afacan oturtmak istedim, Cankız Hanım yardımlarıyla Tohum Otizm Vakfından Sevgili Metehan'ın resmini ulaştırdı, bana da sadece yayınlamak kaldı...
12 yaşındaki Metehan'a çok teşekkür ediyorum.
Tohum Otizm Vakfı ile ilgili ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız.
Monday, April 20, 2009
23 Nisan için yazar aranıyor!
Tuesday, April 14, 2009
Günler geçiyor, sen ne dersen de..
Bir gün hiç tanımadığınız birinden tam 14 gündür yazmadığınıza dair bir mesaj gelirse, sadece arkadaşlarınızın değil, başkalarının da sizi okuduğunu düşünerek, ayaklarınızın yerden kesileceğini biliyor musunuz?
Ya da pazarlama konusunda destek olmaya çalıştığınız birinin, yazdığınız bir yazıyı sorgulayıp, o kişinin siz olup olmadığınızı merak ettiğini söylemesine ne kadar şaşırabileceğinizi?
Arkadaşlarınız dışında tanımadığınız kişilerin sizi tıklayanlara ulaşmak için sizin blogunuzda yer almak istemelerinin ne kadar keyifli olduğunu?
Bu keyif verenler listesi çok uzayabilir ve beni en iyi bir yerde blogu olupta yazanlar anlayabilir…
Hadi onu da geçtim, geçen sene binbir ısrar kıyamet aday olduğum Blog Ödüllerine, bu sene de aday oldum. Ey okuyucu, eğer sen de beni ödüllendirmek istersen şu adresten bana oy verebilirsin.Banane ya seni neden ödüllendiricem dersen de peki, sen bilirsin..
http://2009.blogodulleri.com/
http://2009.blogodulleri.com/kategori/6
Evet uzun zamandır yazmıyorum ya peki neler yapıyorum?
İşle ilgili stres olmaya devam ediyorum ama kendi kendimi de terapi edebiliyorum artık.
Bizim Hatice Kuantum işine dalmış, ben korkuyorum dedim, zaten zihnim doldu artık aralardan taşıyor, bir de onunla ilgilenirsem tamamen uçarım ben, kimse tutamaz. Hem artık kişisel gelişim kitaplarından sıkıldım yahu, hepimiz her konuda ne kadar uzmanız değil mi? Bu yok Kuantum, yok Secret, yok bilmemne.. Bunun hepsinin hikayesi aynı değil mi? Kendinize dönün, kendinize.. Şems’in Allah’I ararken, kendisinde bulması gibi, hadi bakalım, kalbimizi dinliyor ve aklımızla hareket ediyoruz. Biiir, ikiii, üüüç.
Bedük’ün Aşka Gel şarkısını ilk emreyaziyor.com da duymuştum. Sevgili Emrenin maceralarını dinlerken yani okurken, arkada çalan şarkı beni o kadar içine aldıki, çalışırken, spor yaparken falan acayip gaza getiriyor beni, aş kendini, aşka geel.. dım dım dımm.. Tavsiye ediyorum. Bedük’ü tanıyalı çok zaman olmadı ama adamın Automatic şarkısının kolbastıyı canlandırdığı düşünülürse, gelecek zamanda adını çok daha fazla duyacağımız kesin. Bu arada geçen gün Kolbastıyı ilk defa canlı izledim, bence bu bir danstan çok bir animasyon. Birbirlerini itiyorlar, yatıyor, kalkıyorlar, çok ilginç valla. Ben de yapsam, formumu korurmuyum?
Tam bu yazıyı yazıp, Emre'ye köprü vermeye çalışırken fark ettim ki, emreyazıyor.com Cornetto'nun sitesi olmuş, yani kandırıldık, Emre gerçekten aşkını itiraf edemeyen biri değil, Cornetto'nun hayal kahramanıymış, reklamda bu şarkıyı duyunca anlamalıydım, ne kadar safım yahu...
Elif Şafak yeni dönemin yükselen yazarlarından medyada çok haber olduğundan mıdır nedir, kendisinden pek hoşlanmıyordum ama öncelikle Bilge’s Diary’de gördüğüm kitabının Mevlana dan bahsettiğini görünce hemen edindim. Aşk, çok güzel bir kitap, şimdi başlarındayım, nefesimi tuttum, okuyorum.
Sinemaya bu aralar Warner Bros davetlisi olarak gidebiliyorum. Mesela en son izlediğim Pembe Panter 2 kafanızı dağıtmak için gidilmesi gereken filmlerden biri. Şimdi birlikte izlediğimiz arkadaşlar Clint Eastwood'lu Gran Torino’dan, Will Smith'li Seven Pounds’dan, Brad Pitt'li Benjamin Button’dan (ki onu ben kendim izlemiştim, sizlerle izleyemedik) bahsetmeden, Pembe Panter mi dedin diye bana kızmasınlar lütfen. Onları ben yazana kadar zamanları geçti, ama ben yazmamış olsam da herkes izlemiştir diye düşünüyorum. Ayrıca sizsiz film izlemek zor gelmeye başladı, sinemaya gittiğimde Duygu Hanım’ın bizi güleryüzlü karşılama ve uğurlamasını görmeyeceksem, sizlerle film üzerinde konuşamayacaksam, ne anladım ben o filmden di mi ama..
O değilde koskoca Film Festivali geldi geçiyor, hala bir filme gidipte izleyemedim, bir tezimiz vardı, Babylon’da ilginç bir isim alıp, ben bile sahneye çıksam, tüm mekan dolar, film festivalinde kamera bir yerde unutulup, çekim yapılmış olsa, ona bile billet bulunamaz diye, gerçekten öyle kardeşim sanata ne kadar destek veren bir toplumuz hepimiz, herkes film festivalinde mi, ya da gidenler neden benim çevremde değil ve ben neden billet bulamıyorum? O şahane filmler gişedeyken neden kimse izlemez, izleyenler neden beğenmez de, şimdi billet bulunamaz? Hım, hım? Bu bilet mevzusuna çok fena taktım.
Yaratıcı Yazarlık kurslarının neden hepsi Avrupa Yakasında, Gebze de çalışıp, Anadolu Yakasında yaşayan biri olarak ben istemezmiyim bir akşamım bu keyifli atölye de geçsin, ben istemezmiyim yazdıklarımı biri düzeltsin, zihnimdeki kurgularım değerlendirilsin, fikir söylensin. Ama neden yok, neden, neden?
2 hafta once Beşiktaş – Kayserispor maçındaydım. Aman Aman İnönü stadına gitmeyi ne kadar çok özlemişim yahu, o atmosfer, karşıdan Çarşıyı yani Kapalıyı izlemek, marşlara eşlik etmek, küfür edenlere hala dehşetle bakmak o kadar keyifliydi ki, ben seviyorum bu Beşiktaş kokusunu. Bu hafta da Beşiktaş-Bursaspor maçındayım, beklerim…
Bahar geldi, ben baharın geldiğini en çok kenarlarda köşelerde Mine’ler açınca anlarım. O masmavi, turuncu çiçekcikleri görünce derim ki haydi Mine, derin bir nefes al ve bu hayatın tadını çıkar. İyi baharlar olsun hepinize.
Mine’leri sakın koparmayın, koparınca çiçekleri hemen düşüyor bu arada.
Resim… NAR
Yani siz anladınız zaten nar olduğunu ama ne alaka demeyin, artık her yerde çok meşhur oldu, gsm operatörlerinin kampanyalarında, kafe isimlerinde, PR ajanslarında.. Bende böyle el çantam gibi karmakarışık bir yazıyı tek başlık altında yazınca nar resmi eklemek istedim. Yani siz sandınız bir konu, bir okudunuz bin konu…
Mine Çiçeği mi koysaydım resme, ay karar veremedim….
Ya da pazarlama konusunda destek olmaya çalıştığınız birinin, yazdığınız bir yazıyı sorgulayıp, o kişinin siz olup olmadığınızı merak ettiğini söylemesine ne kadar şaşırabileceğinizi?
Arkadaşlarınız dışında tanımadığınız kişilerin sizi tıklayanlara ulaşmak için sizin blogunuzda yer almak istemelerinin ne kadar keyifli olduğunu?
Bu keyif verenler listesi çok uzayabilir ve beni en iyi bir yerde blogu olupta yazanlar anlayabilir…
Hadi onu da geçtim, geçen sene binbir ısrar kıyamet aday olduğum Blog Ödüllerine, bu sene de aday oldum. Ey okuyucu, eğer sen de beni ödüllendirmek istersen şu adresten bana oy verebilirsin.Banane ya seni neden ödüllendiricem dersen de peki, sen bilirsin..
http://2009.blogodulleri.com/
http://2009.blogodulleri.com/kategori/6
Evet uzun zamandır yazmıyorum ya peki neler yapıyorum?
İşle ilgili stres olmaya devam ediyorum ama kendi kendimi de terapi edebiliyorum artık.
Bizim Hatice Kuantum işine dalmış, ben korkuyorum dedim, zaten zihnim doldu artık aralardan taşıyor, bir de onunla ilgilenirsem tamamen uçarım ben, kimse tutamaz. Hem artık kişisel gelişim kitaplarından sıkıldım yahu, hepimiz her konuda ne kadar uzmanız değil mi? Bu yok Kuantum, yok Secret, yok bilmemne.. Bunun hepsinin hikayesi aynı değil mi? Kendinize dönün, kendinize.. Şems’in Allah’I ararken, kendisinde bulması gibi, hadi bakalım, kalbimizi dinliyor ve aklımızla hareket ediyoruz. Biiir, ikiii, üüüç.
Bedük’ün Aşka Gel şarkısını ilk emreyaziyor.com da duymuştum. Sevgili Emrenin maceralarını dinlerken yani okurken, arkada çalan şarkı beni o kadar içine aldıki, çalışırken, spor yaparken falan acayip gaza getiriyor beni, aş kendini, aşka geel.. dım dım dımm.. Tavsiye ediyorum. Bedük’ü tanıyalı çok zaman olmadı ama adamın Automatic şarkısının kolbastıyı canlandırdığı düşünülürse, gelecek zamanda adını çok daha fazla duyacağımız kesin. Bu arada geçen gün Kolbastıyı ilk defa canlı izledim, bence bu bir danstan çok bir animasyon. Birbirlerini itiyorlar, yatıyor, kalkıyorlar, çok ilginç valla. Ben de yapsam, formumu korurmuyum?
Tam bu yazıyı yazıp, Emre'ye köprü vermeye çalışırken fark ettim ki, emreyazıyor.com Cornetto'nun sitesi olmuş, yani kandırıldık, Emre gerçekten aşkını itiraf edemeyen biri değil, Cornetto'nun hayal kahramanıymış, reklamda bu şarkıyı duyunca anlamalıydım, ne kadar safım yahu...
Elif Şafak yeni dönemin yükselen yazarlarından medyada çok haber olduğundan mıdır nedir, kendisinden pek hoşlanmıyordum ama öncelikle Bilge’s Diary’de gördüğüm kitabının Mevlana dan bahsettiğini görünce hemen edindim. Aşk, çok güzel bir kitap, şimdi başlarındayım, nefesimi tuttum, okuyorum.
Sinemaya bu aralar Warner Bros davetlisi olarak gidebiliyorum. Mesela en son izlediğim Pembe Panter 2 kafanızı dağıtmak için gidilmesi gereken filmlerden biri. Şimdi birlikte izlediğimiz arkadaşlar Clint Eastwood'lu Gran Torino’dan, Will Smith'li Seven Pounds’dan, Brad Pitt'li Benjamin Button’dan (ki onu ben kendim izlemiştim, sizlerle izleyemedik) bahsetmeden, Pembe Panter mi dedin diye bana kızmasınlar lütfen. Onları ben yazana kadar zamanları geçti, ama ben yazmamış olsam da herkes izlemiştir diye düşünüyorum. Ayrıca sizsiz film izlemek zor gelmeye başladı, sinemaya gittiğimde Duygu Hanım’ın bizi güleryüzlü karşılama ve uğurlamasını görmeyeceksem, sizlerle film üzerinde konuşamayacaksam, ne anladım ben o filmden di mi ama..
O değilde koskoca Film Festivali geldi geçiyor, hala bir filme gidipte izleyemedim, bir tezimiz vardı, Babylon’da ilginç bir isim alıp, ben bile sahneye çıksam, tüm mekan dolar, film festivalinde kamera bir yerde unutulup, çekim yapılmış olsa, ona bile billet bulunamaz diye, gerçekten öyle kardeşim sanata ne kadar destek veren bir toplumuz hepimiz, herkes film festivalinde mi, ya da gidenler neden benim çevremde değil ve ben neden billet bulamıyorum? O şahane filmler gişedeyken neden kimse izlemez, izleyenler neden beğenmez de, şimdi billet bulunamaz? Hım, hım? Bu bilet mevzusuna çok fena taktım.
Yaratıcı Yazarlık kurslarının neden hepsi Avrupa Yakasında, Gebze de çalışıp, Anadolu Yakasında yaşayan biri olarak ben istemezmiyim bir akşamım bu keyifli atölye de geçsin, ben istemezmiyim yazdıklarımı biri düzeltsin, zihnimdeki kurgularım değerlendirilsin, fikir söylensin. Ama neden yok, neden, neden?
2 hafta once Beşiktaş – Kayserispor maçındaydım. Aman Aman İnönü stadına gitmeyi ne kadar çok özlemişim yahu, o atmosfer, karşıdan Çarşıyı yani Kapalıyı izlemek, marşlara eşlik etmek, küfür edenlere hala dehşetle bakmak o kadar keyifliydi ki, ben seviyorum bu Beşiktaş kokusunu. Bu hafta da Beşiktaş-Bursaspor maçındayım, beklerim…
Bahar geldi, ben baharın geldiğini en çok kenarlarda köşelerde Mine’ler açınca anlarım. O masmavi, turuncu çiçekcikleri görünce derim ki haydi Mine, derin bir nefes al ve bu hayatın tadını çıkar. İyi baharlar olsun hepinize.
Mine’leri sakın koparmayın, koparınca çiçekleri hemen düşüyor bu arada.
Resim… NAR
Yani siz anladınız zaten nar olduğunu ama ne alaka demeyin, artık her yerde çok meşhur oldu, gsm operatörlerinin kampanyalarında, kafe isimlerinde, PR ajanslarında.. Bende böyle el çantam gibi karmakarışık bir yazıyı tek başlık altında yazınca nar resmi eklemek istedim. Yani siz sandınız bir konu, bir okudunuz bin konu…
Mine Çiçeği mi koysaydım resme, ay karar veremedim….
Subscribe to:
Posts (Atom)