Friday, September 28, 2007

Offshore Final Yarışı

Yıl boyunca belirli dönemlerde peşinden koşturduğum teknemiz bu hafta sonu Caddebostan'da yarışıyor. 11 takımın yarıştığı son ayakta biz iki adet Franke teknesiyle yer alacağız. İkinci teknemizde yarışa renk katan iki bayan yarışacak. Bu heyecan dolu aktiviteyi kaçırmamanız dileğiyle,

Tarih: 30 Eylül 2007
Saat: 14:00 - 15:00
Yer: Caddebostan Plajı yanı

Bekliyorum...

Thursday, September 27, 2007

Facebook Çılgınlığı...

Gelen bir çok davetiyeyi onaylamadım başlarda.. İnsanlar çılgınca delimisin, yeni sosyalleşme ortamı dediler, ben ki Yonja'ya kardeşim ve kuzenlerim sebebiyle dahil olmuş, Çember.net'te yeterince sosyalleşmiş, günlük hayatında gerçekten sosyal olan biri olaraktan internette daha fazla sosyalleşmek istemiyordum. Ama Mahalle Baskısına daha fazla dayanamadım ve üye oldum Facebook'a. Beni en kolay kandırdıkları bölüm tanımadıkların zaten gelemiyor, profiline bile bakamıyor cümlesi oldu. Çünkü sadece meerhaba, selam yazarak listeme girmeye çalışan insanlardan açıkçası hoşlanmıyorum. Eğer biriyle tanışacaksanız ona söyleyeceğiniz bir şeyler olmalı...
Üye oldum ama çokta fazla kullanmıyordum. Taa ki Murat'ın senin başına bir şey mi geldi Facebookta sayfana yazmışlar" cümlesine kadar. Yaşadığım, "kim ben mi aaa kim yazmış, nası yani facebooka öle şeyler yazabiliyormusun? E ben hiç kullanmıyorum" şaşkınlığı içinde biraz daha aktif olayım diye daldım artık Facebook alemine. Kimleri bulmadım ki, kuzenlerim, liseden arkadaşlarım, blogger arkadaşlarım, gerçekten herkes ordaymış ve gerçekten yabancı kimse gelmiyor...
Bu arada Facebook'a daha önce Yahoo'nun talip olduğunu ama alamadığını şimdi Microsoft'un satın almak istediğini öğrendim. Bu durum sahibine milyarlar kazandıracak tabiki.. Bakalım internet daha kimlere, ne kadar paralar kazandıracak ve bizler daha hangi sanal sosyalleşme ortamlarına dahil olucaz...

Fatih'te İçki Arar Mıyız?

Sevgili Nur Çintay'ın Radikal'deki yazısını taşımak istedim buraya. Çünkü içinde bulunduğumuz durumu o kadar iyi anlatıyorki. Bu hale geldik, bu hale getirildik, her birimiz bu günler de başka ülkede yaşıyoruz sanki.

"Fatih'teki bir alışveriş merkezinin içki reyonu, ramazan diye beyaz kâğıtlarla perdelenmiş, hakikaten sakil bir görüntü. Hürriyet de bunu "Mahalle baskısının fotoğrafı" diye manşet yapmış. Son zamanlarda beslenmelerini damardan serum şeklinde korku alarak sağlayanlar da "İşte!" diye okumuştur eminim, "İşte boşuna değil endişem."
Sanki sadece ben bu ülkede 40 yıla yakın zamandır yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Yeni başlayanlar için: Bu ülkede uzun yıllardır bazı ünlü kebapçılar ramazanda içki vermez. Bazı yine ünlü kebapçılar, iftar saatinde içki servisi yapmaz. Pek çok lokanta ramazanda kapatır, tadilata girer. En laikçi marketler zinciri, hurma, zeytin ve pastırmayı öne dizdiği dekoruyla kendinden bir iftariyelik deposu çıkarır. En Kemalist pastaneler birer pide ve güllaç merkezine dönüşür. Bu ülkede pek çok kişi, sadece Anadolu'da, İstanbul'un sadece Fatih'inde ya da Üsküdar'ında değil pek çok semtinde, ramazan ayında sokakta şapırdatarak bir şeyler yemeye çekinir. Bizde en işi olmaz sandıklarınız bile latan Müslüman'dır.
Bu ülke nüfusunun çoğunluğu, ramazanda meyhaneye gidip zil zurna sarhoş olmaktan imtina eder. Utanır. Dahası: Normal hayatta içki içen pek çok kişi ramazanda zaten içmez; keşke bir alkol tüketim takvimi yapılsa da görsek. Bu, son birkaç ay değil, AKP'nin hükümette olduğu son beş yıl değil, hep, en azından benim sağlıklı hatırladığım 30 yıldır böyledir.
Hürriyet'teki haberin devamı şöyle zaten: "İsteyen müşterilerin kâğıtları kaldırarak alkollü içki alabildiklerini öne süren alışveriş merkezinin yetkilileri, önceki ramazan aylarında içki satışı yapılmadığını fakat bu yıl böyle bir uygulama başlattıklarını söylediler." Kaldı ki zaten kafadan içki satışı yapmayan pek çok yer var. Kaldı ki burası Fatih. Bin yıllık Fatih'e de mi bir 'for beginners' parantezi açmak lazım? Şerif Mardin'in 'mahalle baskısı' kavramına verecek örneğimiz bu mu yani? Lagavulin'i, Laphroaig'yı ne zamandan beri Fatih marketlerinde bulmayı bekliyoruz? Cointreau'yu, Havana Club'ın Anejo Oro'sunu da Üsküdar'dan mı temin edeceğiz? Ki olabilir! Motor iskelesinin karşısında, Kanaat Lokantası'nın bitişiğindeki markette, kasanın yanında inanılmaz postişler satılıyor!
Sarı, siyah, kestane, düz, bukleli, kıvırcık...
'Korku' bir CV maddesi oldu.
Korkuyor musun, ha neyse, tamam, beyaz Türk'sün, sosyal ilişkimiz sürebilir. Korkmuyor musun, nasıl yani, kapatılmaktan, Malezya olmaktan, hayat şartlarının değişmesinden, engellenmekten korkmuyorsun, ya geri zekâlısın ya da 'onlardan'.
Miting zamanı çok geliyordu bu mail'lerden, şimdi gene arttılar: Bir Boğaziçili olarak korkmamanızı hiç anlamıyorum... Bir Üsküdar Amerikanlı olarak korkmamayı size hiç yakıştıramadım... Bir Bağdat Caddeli olarak korkmamanız inanılır gibi değil... Bu dönemde 'modern', 'çağdaş' bir kadınsan, evvela korkmalısın. İngilizce bilmek gibi bir şey şu anda korkmak. Nasıl yani, korkmuyor musun? Bu zamanda? Allah Allah, derdin ne? Bahanen? Mazeretin? Korkmamak, bir özür, bir kabahat. Sende bir gerilik olduğuna işaret. Bir saflık. Ya da doldurulmuşluk. Satın alınmışlık. Tabii ya, 18 yaşındayım ve Adnan Hocacıların çengeline geldim. Tabii ya, iki bedava pide ısmarladılar, AKP'li oldum. Korku, son zamanların en şık etiketlerinden. Tiptop bir tayyör, marka bir çanta, havalı bir diploma... Korku kız kardeşliğinin dışında mı kaldın, geçmiş olsun..."

Tuesday, September 25, 2007

Çık Aramızdan

Kötü bir filmdi. Hemde uzun zamandır izlediğim en kötü film. Tipik amerikan romantik komedisinin yavan haliydi. 1.5 saat düşünceleri yorgunlukları aldı işte. Benim seçimim olduğu için çokta yorum yapmak istemiyorum, sonuçta ortada da bir emek var di mi ama :)
Birbirini çok seven Ben ve Sadie evlenmeden önce nikahlarını kıydırmak istedikleri kilisenin papazının evlilik kursuna yazılırlar. Sadie nin tüm kurallarını titizlikle uyguladığı bu kursu Ben çokta ciddiye almamaktadır. Nitekim kurs etkisini gösterir ve aralarında tartışmalar başlar. Düğünden bir gün önce provada ayrılan çift yine pederin çabalarıyla tekrar barışacak ve Jamaika da evlenecektir.
Jamaika çok güzel bu arada, ben de gitmek istiyorum...

Monday, September 24, 2007

Mevlana VIII

Gel, gel, ne olursan ol yine gel..

İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel...

Bizim dergahımız, umitsizlik dergahı değildir,

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Çok şükür ki ayağım iyileşti, bir kaç gün basamamaktan sonra, şimdi iyi sapasağlam buralardayım yine. Evet problem ayağımdaydı ama insanın neresi acırsa canı ordaymış ya işte pek ilgilenemedim o yüzden buralarla..
Mügenin okulu başladı, gitti. Ramazan geldi, sevdiğim huzur ve ibadetle geçen o bir ayı sürüyoruz, iftar gezileri başladı :) ve geçen hafta İstanbulda Marketingist vardı.
Gittim...
Notlarımı ve yazacaklarımı çok yakında paylaşacağım.

Monday, September 10, 2007

:( Görünmez Kaza

Perşembe günü başıma gelen görünmez kaza sebebiyle bir müddet yatıyorum.
Neden yazmıyorsun diyenlere duyrulur.
Sevgiler,

Wednesday, September 05, 2007

Onlar erdi muradına...

Yıllardır onların aşkına şahidiz biz. Okulun ilk yıllarında başlamıştı, bugüne kadar da sürdü. Pazar günü de evlendiler sonunda :) Dilerim hep böyle mutlu olurlar canım arkadaşlarım. Darısı diğer evlenmek isteyenlerin başına...