Tuesday, February 24, 2009

Dağ başını duman almış...


Fonda Susam Sokağında çalan, Dağdan gelir bir kız done dönee, Döne dönee gelir bir kız dağdan, şarkısıyla yola koyulduğum, ilk kez gittiğim ve ilk kez kayağı denediğim Uludağ’da uzun zaman sonra gerçekten herşeyden 3 gün boyunca uzaklaştım. Cuma sabahı daha otele varır varmaz çantalarımızı atıp, telesiyejle zirveye çıktık, arkadaşlığın ne demek olduğunu orda bir kez daha anladım. Canım arkadaşlarım beni tek başıma bırakmayarak, hatta kendi kayak zevklerinden fedakarlık ederek, düştüğüm yerde, hemen anında – ki yaklaşık 1.000 kez düştüm- kaldırdılar, gözleriyle takip ederek, komutlarıyla yardımcı oldular, sayelerinde kaymanın ne kadar zevkli olduğunu öğrendim. Aslında burada tam zirvede tanıştığımız yine düştüğüm yerlerden birinde beni kaldıran Erzurum’da İl Spor Müdürlüğünde çalışan ve 25 yıldır Kayak Federasyonunda hakemlik yapan Mustafa Hoca’nın yardımlarını imkan yok unutamam. İlk gün sabah bir kere zar zor inebildim aşağıya, hatta pistin çeyreğini yürüyerek indim ama öğleden sonra Mustafa Hocanın da yardımlarıyla 3 kere tipiye rağmen hiç yürümeden inmeyi başardım. Kar sapanını anlamam zaman aldı, beni de bilirsiniz kontrolün kendimde olduğunu bilmezsem, durur kalırım gidemem, o yüzden durmayı öğrenmek çok ama çok önemliydi, ben ise bunu bir günde anca kavrayabildim. İkinci gün ise sabahtan yine yuvarlanarak başladığım güne, 2 tur Mustafa Hoca takviyesiyle artık ayakta durabilir ve ayaklarını kontrol edebilir hale gelmiştim. Sadece bir yerde çok fena düştüm ki popomda hala izleri var.. Ama iki gün sonunda artık kaymayı çok sever ve yaptığımdan zevk alır hale gelmiştim. Artık can havliyle değil, keyifle ayakta durabiliyordum :) Üçüncü gün ise Slalom yaparak -bu böyle mi yazılıyor, salınım bu kelimeden mi geliyor (çağrışım, çağrışım)- , düştüğümde tek başıma kalkarak, artık kayabiliyordum. Yaklaşık 15 kere cook kalabalık olan pistlerde boyumu gösterdim. Uludağ’I bilenler için söylüyorum kaydığım pist tahmin edersiniz ki Cennet’ti. Bir de bunun Cehennemi varki, üzerinden telesiyejle geçerken bile ürkütücü görünüyordu. Otellere gelince birbirinin çok benzeri otellerle dolu olan Uludağ 1. bölge de biz Kar Otel’de kaldık. DTM tarafından işletilen ve müdürü ile tanıştığımız Kar Otel’in keyifli ve samimi bir otel söylemeliyim. Aynı zamanda otelde Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik de var.
Unutmadan bir de snowboard yapanlar vardı ki, kesinlikle onunla da kaymak çok eğlenceli olmalı. Bu işi biraz ilerletirsem snowboardu da deneyeceğim. Alışveriş zamanı, güzel bir kar pantalonu ve kayak gözlüğü almalıyım. Şimdi en kısa zamanda tekrar kayak pisti olan, Kartepe, Kartalkaya, Uludağ ya da Palandöken'den birine gitmek istiyoruuum…

Wednesday, February 18, 2009

Turkcell, 3G işi için Weiden+Kennedy ile anlaşmış!

Yıllardır çalıştıkları Alametifarika’ da bu çalışmada onlara destek verecekmiş.
Hadi canım…
Yani buradaki ajanslar artık yetmiyor,
Gündemi yakalayamıyor,
Müşterisine cevap veremiyor,
Uluslararası ödüller alan işler yapamıyor,
Trendlerin farkında değil, öyle mi?
Burada yanıt, konkurumuza giren bir ajansla çalışmayı nasıl seçiyorsak bunu da öyle – iyi bir iletişim kurduğumuzdan ve başarılı işlerinden dolayı- seçtik diyorsanız, pek inandırıcı gelmediğini belirtmek isterim.
Hem bu yabancı ajanslar bizi ne kadar tanıyor?
Şimdi bu reklamlar bana mı hitap edecek, tüm global arena da mı yayınlanacak?
R.İvedik’li son reklamıyla o adama artık beni bile güldüren, yürüme bandında durup reklamı izleten Turkcell’in bu kararını tüm reklam çevreleri gibi hoş karşılamadığımı belirtmek isterim.
Tabiki dışarıdan destek alınabilir ama işi buradaki arkadaşlar yapmalı.. Yani Alametifarika W+K ye değil W+K Alametifarika’ya destek vermeli.
Ayrıca bu iş beni cidden korkutuyor, çünkü devamında reklamcı gençlerimizin burada iş alamadığından yurtdışında bir ajansta işe girebilmek için çırpınacaklarını görüyorum..
Havalı olsun diye bir çok markanın işlerini yabancı reklam ajanslarına vereceklerini ve sektörün bu tarz bir çok ilişkiyle dolacağına da eminim. (Sen kimle çalışıyorsuun ben Paris’teki bilmemkimle çalışıyorum şekerim, her hafta toplantıyı onların ofisinde yapıyoruuuz…)
Yerli malı yurdun malı manasında anlaşılsın istemiyorum, tabiki artık bir çok markamız sınırlarımıza sığmaz oldu, ama mümkün olandan daha çok içimizdeki yaratıcılığa destek verelim istiyorum. Hepsi bu...

Tuesday, February 17, 2009

Starbucks Keki


Haftasonu sevgili kardeşime kek yaptım, ama valizini ağzına kadar doldurduğu için yurda götüremediği keki, ertesi gün iş yerine getirince, herkes parmaklarını yedi. Gerçi kardeşim yiyecek diye içine ceviz ve üzüm koymamıştım ama onlarda eklenince çok çok daha güzel olduğunu söylemeliyim. Havuç ekleyecekseniz de mutlaka daha az yağ koyun çünkü havuç kendi yağını da veriyor.

Tek püf noktası mutlaka mikserle çırpmak ve unu elemek.

Afiyet olsun...
Malzemeler;
* 4 yumurta
* 1 Su bardağı süt
* 1 su bardağı yağ
* 1.5 Su bardağı şeker
* 3 Su bardağı un
* 2 paket kabartma tozu, 2 paket vanilya
* 1 Yemek kaşığı tarçın, 1 Yemek kaşığı nescafe
* İsteğe göre ceviz, üzüm, havuç

Tuesday, February 03, 2009

Son Günlerde...

Ruhum yoruldu.. Bu kez kesinlikle yoruldu, hızlı koşan bedenime yetişemez, geri kalır hale geldi...

Son günlerde dünyanın yaşadığı ekonomik kriz, etkilememesi mümkün olmadığı gibi hepimizi etkiledi. Kapitalizmin çöktüğü tarihi günlere şahit oluyoruz derken, aslında kurulan bu düzenin en ufak bir oynamasında başımıza neler geldiğini görerek şaşırıyoruz hala. Ben gerçekten tarihi günlere şahit olduğumuzu düşünüyorum. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık, en büyüğümüzden en eğitimsizimize kadar herkesin tasarruf dolu bir dünyaya doğru gittiğini göreceğiz. Yıllardır küresel ısınma ile doğanın istediği tasarrufu şimdi bizler birazda mecburiyetten yapacağız aslında. Böyle olacağı belliydi zaten, bu kadar global bir dünyada bu kadar uç dengelerin nasıl döndüğüne şaşırıyordum ben, ama bu kadar yakın zamanda patlayacağı da aklıma gelmemişti. Hep beraber göreceğiz bakalım neler olacak?

*****
Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesini okudum. Bir çok kitabına başlamış olduğum halde karışık anlatımından sonuna kadar gidemediğim Orhan Pamuk'un ilk defa bir kitabını bitirdim. Çünkü M.M.; çok Reşat Nurivari bir kitap. Hele benim gibi 70'lerin sonlarında 80'lerin başlarında 20li yaşlarda olmayı istiyorsanız, beğeneceğinizi düşünüyorum. Tüm detaylarını anlatıp aslında müzenin bir rehberi olarak sunulan kitabın bu cümleleri arada kitabın keyfini bozmuyor değil. O yıllarda İstanbul'a ait bir çok ayrıntıyı, benim hiç anlamadığım ve anlayamacağım derecede bir aşkı, Kemal'in gel-gitlerinı, kafa karışıklıklarını paylaşmak isterseniz, kitapla tanışmanızı tavsiye ederim. Bu arada kitabın sonunda Masumiyet Müzesine girebilmek için bir bilet ve bir de müzenin krokisi var.

"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum... Aslında kimse onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. Bazı insanlar kimi çoşkulu anlarında hayatlarının o altın anını 'şimdi' yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söyleyebilir belki ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan daha güzelini daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar..."

*****
Gabriel Garcia Marquez'in şehir tiyatrolarında sergilenen oyunu Kırmızı Pazartesi'yi izledim. Kalabalık bir kadronun iyi bir sunumuyla ortaya çıkan oyunu mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Hrand Dink cinayetine benzer bir şekilde -hatta o konuya bağlanan- sonuyla oyunun daha bir kaç sezon daha oynayıp, yeni izleyenlere örnek olmasını dilerim. Oyun içerisinde bir sevişme sahnesi var, tiyatroda anlatılması güç olan bu durumu, hiçbir laubaliye kaçmadan, o kadar güzel anlatmışlar ki, son zamanlarda görsel sanatlarda izlediğim en başarılı kare, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim...

*****
Penolope Cruz, Scarlett Johansson ve Javier Bardem'in e daha güzel bir konu etrafında toplanamamışlar mı diye düşündüğüm Barcelona Barcelona yı izledim. Gün geçtikçe erkeklerin daha da iğrenç hallerine maruz kaldığım/ız bu günlerde bu ne şimdii. Adam eski karısıyla ve yeni sevgilisiyle aynı evde yaşıyor ve kadınlarda bunu kabul ediyor.. Benim ruhum mu Masumiyet Müzesinin yaşandığı yıllarda, o kadar geride kaldı, yoksa hayat gerçekten gün geçtikçe daha da mı karmaşıklaşıyor anlamıyorum. Ama özellikle erkeklerin kendileri dahil herşeyi kördüğüm etmek için özel bir çaba sarfettikleri açık.