Wednesday, December 31, 2008
Friday, December 26, 2008
Yes Man / Bay Evet
Perşembe akşamı Warner Bros’un davetlisi olarak özel bir gösterimle Jim Carrey’in 16 Ocakta Türkiye’de vizyona girecek olan filmi Yes Man’I izledik. Uzun zamandır izlediğim güzel komedi filmlerinden biriydi, tam Jim Carrey’lik bir film olan Yes Man de herşeye hayır diyen Carl’ın katıldığı bir Evet demeyi öğrenmek semineriyle hayatının değişmesi, her şeye “Yess” demesi ve akabinde başına gelen komik olaylar anlatılıyor. 104 dakika eğlenceli dakikalar geçirmek için, hayır derken bazen nasıl fırsatları kaçırdığımızı görmek için gidilmesi, izlenmesi gereken bir film. Aynı zamanda çok da etkileyici.
Bu arada siz de dikkat edin bakalım, Jim Carrey biraz yaşlanmış mı ne? :)
Monday, December 22, 2008
Body of lies/Yalanlar Üstüne
Güzel ve gerçekçi bir film..
Terörü uzaktan izlerken buluyorsunuz kendinizi, CIA in üssünde Ortadoğu'yu nasıl kontrol altında tuttuğunu görüyorsunuz, bir yerde onlara da teknolojinin yetmediğini, cep telefonlarının nasıl dinlendiğini, terörü kontrol edenlerinde sebep olup yarattığı olayları ve aşkın heryerde olduğunu...
Amerika'nın göründüğü tek sahneler, Russel Crowe'un telefonda konuştuğu sahneler, bunun dışında tüm film OrtaDoğu'da geçiyor, güzel Adana'mızın İncirlik'i bile var filmde.
Yazılacak çok şey varken film hakkında aslında hiç bir şey yok, terörün daha hangi boyutlara geleceğini hep birlikte göreceğiz, film sadece ufak bir kesit, bir CIA ajanının hayatının ufak bir kısmı...
Terörü uzaktan izlerken buluyorsunuz kendinizi, CIA in üssünde Ortadoğu'yu nasıl kontrol altında tuttuğunu görüyorsunuz, bir yerde onlara da teknolojinin yetmediğini, cep telefonlarının nasıl dinlendiğini, terörü kontrol edenlerinde sebep olup yarattığı olayları ve aşkın heryerde olduğunu...
Amerika'nın göründüğü tek sahneler, Russel Crowe'un telefonda konuştuğu sahneler, bunun dışında tüm film OrtaDoğu'da geçiyor, güzel Adana'mızın İncirlik'i bile var filmde.
Yazılacak çok şey varken film hakkında aslında hiç bir şey yok, terörün daha hangi boyutlara geleceğini hep birlikte göreceğiz, film sadece ufak bir kesit, bir CIA ajanının hayatının ufak bir kısmı...
Labels:
Adana,
Body of Lies,
CIA,
İncirlik,
Leonardo Di Caprio,
OrtaDoğu,
Russel Crowe,
sinema,
Yalanlar Üstüne
Wednesday, December 10, 2008
30'a 3 kaldı...
Daha önce doğumgünlerimde bloguma hep şarkılarla not düşmüşüm. Sevgili arkadaşlarım da çok güzel yorumlarla süslemişler yazılarımı, ve blogumun yanlış zamanından dolayı hep postlarım 9 Aralık'ta yayınlanmışOysa benim doğum günüm 10 Aralık :) yani bugün...
Aslında belli bir süre sonra yıllar geçsede değişen pek bir şey olmuyor insanın yaşamında. Sadece bazen biraz daha fazla büyüyorsunuz, tıpkı bu yıl gibi. Hayat bana bu yıl tüm yüzünü gösterdi. Bu kızı biraz daha büyüttü ve değirmenlerde öğüttü. Üzücü hatta yıkıcı boyutta kayıplar verdi, güzel başlangıçlar sundu sonra, umutlarımı aldı, gözyaşları akıttırdı uzun uzun, büyük başarılara ve tarihe imza attırdı, özlemle başa çıkmayı öğretti ardından, güçlenmeyi gösterdi, bazen tepkisiz kalmayı, evetleri gösterdi, hayır diyebilmeyi kimi zaman...
Biliyorum gelecek yıllarda bundan çok farklı olmayacak, öğrendim bazı günlere çok büyük anlamlar yüklememek gerektiğini.. Gözyaşlarım akarken, gülmekten katılabilmeyi öğrendim...
Şimdi hayatı daha az sorguluyor, daha çok gelişine vuruyorum... Farklı tatlar deniyorum, kalamar yiyor, kabak tatlısına bayılıyorum, eskiden tutkunu olduklarımı bırakıyor, vazgeçebiliyorum bir çok şeyden, değişik kararlar alıyor, farklı yollarda yürüyorum, tad aldığım anları aklıma kazıyorum, ruhumu doyuruyor, kurallarımı hiçe sayıyorum, planlar yapıyor sonra yaptığım planların tam tersini uyguluyorum. Değişik ortamlarda değişik müzikler dinliyorum, ritmlere ayak uyduruyorum, daha çok film izliyor, herkesi dikkatle dinliyorum. Daha az ağlıyor, daha çok gülümsüyor, yine yeri geldi mi kahkahayı basıyorum. Keyifli zamanların tadını başka zamanları düşünmeden çıkartıyorum...
Ve evet, şimdide bekliyorum, bakalım bu seneme hangi anlamlar damgasını vuracak...
Aslında belli bir süre sonra yıllar geçsede değişen pek bir şey olmuyor insanın yaşamında. Sadece bazen biraz daha fazla büyüyorsunuz, tıpkı bu yıl gibi. Hayat bana bu yıl tüm yüzünü gösterdi. Bu kızı biraz daha büyüttü ve değirmenlerde öğüttü. Üzücü hatta yıkıcı boyutta kayıplar verdi, güzel başlangıçlar sundu sonra, umutlarımı aldı, gözyaşları akıttırdı uzun uzun, büyük başarılara ve tarihe imza attırdı, özlemle başa çıkmayı öğretti ardından, güçlenmeyi gösterdi, bazen tepkisiz kalmayı, evetleri gösterdi, hayır diyebilmeyi kimi zaman...
Biliyorum gelecek yıllarda bundan çok farklı olmayacak, öğrendim bazı günlere çok büyük anlamlar yüklememek gerektiğini.. Gözyaşlarım akarken, gülmekten katılabilmeyi öğrendim...
Şimdi hayatı daha az sorguluyor, daha çok gelişine vuruyorum... Farklı tatlar deniyorum, kalamar yiyor, kabak tatlısına bayılıyorum, eskiden tutkunu olduklarımı bırakıyor, vazgeçebiliyorum bir çok şeyden, değişik kararlar alıyor, farklı yollarda yürüyorum, tad aldığım anları aklıma kazıyorum, ruhumu doyuruyor, kurallarımı hiçe sayıyorum, planlar yapıyor sonra yaptığım planların tam tersini uyguluyorum. Değişik ortamlarda değişik müzikler dinliyorum, ritmlere ayak uyduruyorum, daha çok film izliyor, herkesi dikkatle dinliyorum. Daha az ağlıyor, daha çok gülümsüyor, yine yeri geldi mi kahkahayı basıyorum. Keyifli zamanların tadını başka zamanları düşünmeden çıkartıyorum...
Ve evet, şimdide bekliyorum, bakalım bu seneme hangi anlamlar damgasını vuracak...
Saturday, December 06, 2008
Arog! Arog! Arog!
Cem Yılmaz'ın yeni filmi Arog. Ne kadar ilk güne bilet bulamayız diye düşünsekte, uzun zamandır gitmediğim Rexx'den bilet bulduk. Mısırlarımızı aldık ve herkes gibi biz de pür dikkat bekledik filmin başlamasını...
Film kurgu, prodüksiyon ve yayın açısından gerçekten müthişti. Bence Türk Sinemasında bir devrim. Anlık espriler konusunda uzman olan Cem Yılmaz, yine güldürdü tabiki ama öyle katıla katıla güldüm de diyemem. Bir kaç yerde gerçekten gülerken filmin genelinde sadece gülümsedim. Hatta bazı esprileri Recep İvedik gibi bulup sadece dudağımı kıvırdım bile diyebilirim.
Film; Komutan Logar'ın zaman makinasıyla 1 milyon yıl öncesine gönderdiği Arif'in o dönemden kurtulup, tekrar günümüze dönme çabalarını anlatıyor.
Herkes filme gelirken o kadar kurulmuşki, Cem yılmaz dururken bile katıla katıla gülüyorlardı. Gora'yı izleyen 4 milyon küsür kişinin beklentisi koşulsuz gülmekti sanki. Bence CMYLMZ esprilerinin hepsini yapmamıştı da, bir kısmını saklamıştı. Yani bunu bilinçli yapmış gibi hissettim. Filmin içerisine yerleşmiş reklamlar vardı ve bunlar hiç rahatsız etmiyordu.. En sondaki futbol sahnesi de biraz uzundu... Cem yılmaz da beni en çok rahatsız eden şey küfürdür aslında ve bu filmde hiç öyle takıldığm bir yanı olmadı.
Film tabiki gişe rekorları kıracak, pazarlama malzemeleri tabiki hepimizin evine, hayatına girecek, bunlara şüphe yok. popüler kültür de bu demek değil mi zaten...
Hatta ben bu kadar hayatımıza girecek olmasına şikayet eder oldum da, yaptığın işe bak, sanki bundan çok kopuk bişi yapıyosun diye uyarılınca sustum :)O yüzden Adidas'ın bu film için ürettiği ve vitrinlerini süslettiği ayakkabı konularına girmiyorum...
Hadi bakalım, herkese şimdiden iyi seyirler...
Film kurgu, prodüksiyon ve yayın açısından gerçekten müthişti. Bence Türk Sinemasında bir devrim. Anlık espriler konusunda uzman olan Cem Yılmaz, yine güldürdü tabiki ama öyle katıla katıla güldüm de diyemem. Bir kaç yerde gerçekten gülerken filmin genelinde sadece gülümsedim. Hatta bazı esprileri Recep İvedik gibi bulup sadece dudağımı kıvırdım bile diyebilirim.
Film; Komutan Logar'ın zaman makinasıyla 1 milyon yıl öncesine gönderdiği Arif'in o dönemden kurtulup, tekrar günümüze dönme çabalarını anlatıyor.
Herkes filme gelirken o kadar kurulmuşki, Cem yılmaz dururken bile katıla katıla gülüyorlardı. Gora'yı izleyen 4 milyon küsür kişinin beklentisi koşulsuz gülmekti sanki. Bence CMYLMZ esprilerinin hepsini yapmamıştı da, bir kısmını saklamıştı. Yani bunu bilinçli yapmış gibi hissettim. Filmin içerisine yerleşmiş reklamlar vardı ve bunlar hiç rahatsız etmiyordu.. En sondaki futbol sahnesi de biraz uzundu... Cem yılmaz da beni en çok rahatsız eden şey küfürdür aslında ve bu filmde hiç öyle takıldığm bir yanı olmadı.
Film tabiki gişe rekorları kıracak, pazarlama malzemeleri tabiki hepimizin evine, hayatına girecek, bunlara şüphe yok. popüler kültür de bu demek değil mi zaten...
Hatta ben bu kadar hayatımıza girecek olmasına şikayet eder oldum da, yaptığın işe bak, sanki bundan çok kopuk bişi yapıyosun diye uyarılınca sustum :)O yüzden Adidas'ın bu film için ürettiği ve vitrinlerini süslettiği ayakkabı konularına girmiyorum...
Hadi bakalım, herkese şimdiden iyi seyirler...
Labels:
adidas,
Arog,
Cem Yılmaz,
Gora,
Recep İvedik,
Rexx,
sinema
Friday, December 05, 2008
Anlamazdın...
sevilirken bilmedin mi
ben söylerken gülmedin mi
falımızda hasret var
ayrılık var, demedim mi?
anlamazdın anlamazdın...
kadere de inanmazdın.
hani sen acı veren,
kalpsizlerden olamazdın?
dilerim ki mutlu ol sevgilim,
ben olmasam bile hayat gülsün sana
günahım boynunda,
ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda...
kalbim bomboş kaldı sanma,
acılar geçer zamanla.
aşka tövbe demem ben,
görürsün sevince yeniden...
Ayla Dikmen/Anlamazdın
ben söylerken gülmedin mi
falımızda hasret var
ayrılık var, demedim mi?
anlamazdın anlamazdın...
kadere de inanmazdın.
hani sen acı veren,
kalpsizlerden olamazdın?
dilerim ki mutlu ol sevgilim,
ben olmasam bile hayat gülsün sana
günahım boynunda,
ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda...
kalbim bomboş kaldı sanma,
acılar geçer zamanla.
aşka tövbe demem ben,
görürsün sevince yeniden...
Ayla Dikmen/Anlamazdın
Subscribe to:
Posts (Atom)