Ya da ben de FMK oynuyorum desem daha mı doğruydu.. :) Fikir Atölyesi Tunç Kılınç'ın başlattığı ve giderek daha büyük çevrelere yayılan Faili Meçhul Kıyak Hareketi karşılıksız iyilik yapmaya dayanıyor. İçeriği ne olursa olsun yaptığınız iyiliğin kenarına bu kartı iliştiriyorsunuz ve insanların kocaman gülümsemeli tepkilerini uzaktan izliyorsunuz, bu o kadar keyifli ki, bir gün ben de kart iliştirilmiş bir şey bulacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Evet evet, tıpkı Amelie ya da Pay it Forward filmlerindeki gibi, ama bu seferki daha büyük bir zincir.
Aslında çoğu zaman aldığımız gazete ya da dergileri havaalanında veya bir cafe de bırakıyoruz ya da her köşede 3 lira olan şemsiyeleri alıp, başkasının kullanması için bir kenara sıkıştırıyoruz, işte bu kez, bizden sonra onu kullanacak kişiye Faili Meçhul bir Kıyak yapıyoruz ve bıraktığımız her neyse ona bu kartı da iliştiriyoruz. Sonra daa birini gülümsetebilmenin pahabiçilemez değerini hissediyoruz.
İşte bir kaç FMK örneği;
* Köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. Gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.
* Bazı alışveriş merkezlerinde ve sinemalarda masaj koltukları olur. Bu masaj koltukları 1 TL’lik (değişebiliyor) bozuk paralar ile çalışıyor. Ben de, insanlar kullanabilsin diye 5 adet 1 TL’yi makinanın yanına koyup paraların altlarına kartlardan birini yerleştirdim.
* Vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
* Ziraat Bankası şubesinde (bilirsiniz, günün her saati içerisi kalabalık olur) kendime sıra numarası için bilet alırken bir yerine iki bilet aldım! Yaklaşık 45 dakikalık bir sıra bu. Sıranın bana yaklaştığı dakikalarda aldığım ikinci bileti karta ataçlayıp, kimse görmeden makinenin üzerine bıraktım.
* Pazar günü Kandil olduğu için kandil simidi alıp, komşularımın kartıda üstüne iliştirerek kapılarına bıraktım. Sonrasında spora gittim, döndüğümde bir kutu pasta kapımın önünde üzerinde de FMK kartı vardı.
* Ofisten birçok kişiyle Ankara’dan İstanbul’a iş için gideceğiz. Aynı otelde kalacağız. Netten oteli de gösteren krokiyi indirdim. Print aldım ve herkesin masasına bu kart ile bıraktım :)
gibi gibi.. Kalanı sizin yaratıcılığınıza kalmış.
Şimdi bu oyunu bizimle oynamak isteyenler kartları buradan indirip, yaşadıklarını hem benim yorumlarıma hem de isterlerse buraya yazabilirler. Benim çantamda her an için kullanıma hazır 15 kart bekliyor mesela, nerede gerekeceği belli mi olur.
FMK basında da bir çok köşede yer buldu, Haberturk ve Milliyet Gazeteleri, Yüksel Aytuğ'un Sabah Günaydındaki köşesi, Beyaz Show..
Takipteyiz tabi, yaşasın FMK..
Friday, March 27, 2009
Thursday, March 19, 2009
NTV Tarih 'Bugünü anlamak için'
Yayıncılığın en sevdiğim mahsulü dergilerdir. Atmaya kıyamadığımdan evde kendiliğinden bir kolon oluşturmuş olan dergilerimin çoğu ya yaptığım haberlerin yayınlandığı sayılar (yani çok eskiler) ya da mutlaka lazım olacak bir bilgiyi sakladıklarım. Uzun yıllar bu işi sürdürseydim heralde şimdi evde üzerlerinden atlıyor olurduk.
Beni bu konuda en çok heycanlandıran şeylerden biride aslında dergilerin ilk sayıları. Daha az reklam aldıklarından mıdır, daha özenli yaptıklarından mıdır bilmiyorum ama dergilerin ilk sayılarına bayılırım. Buna rağmen reklamveren tarafında hadi bakalım, derginiz bir çıksında görelim, ona göre bir sonraki yayın için karar veririz, diyenlerdenim utanarak itiraf ediyorum.
Bu yazıyı da Ntv Tarih'in ilk sayısıyla tekrar yazmaya karar verdim zaten. Ama ben yazana kadar ikinci sayısı bile eski kalmak üzere. Ntv daha önce Popüler Tarih dergisi yapmıştı ve bize tarihi sevdirerek anlattığından çok severek okumuştuk. Daha sonra bu hırçın piyasaya dayanamayıp kaldırılmıştı dergi. Şimdi tekrar bizlerle, tüm NTV yayınlarında olduğu gibi bu dergide de okuyacak çok şey var.
NTV Bilim dergisini de tekrar çıkardı. Tübitak üzerine tartışmaların arttığı bu günlerde farklı bir Bilim Dergisi okumak isterseniz tabiki NTV Bilim'i öneririm.
Severek başladığım konuya tatsız durumlarla devam edeceğim aslında, malesefki krizin hepimizi vurduğu şu dönemde bir çok yayın da kapandı. İcon gibi, Rolling Stone gibi.. Living.etc yayınına bir yıl ara verdi. Yılların Tempo'su ayda bir çıkmaya karar verdi. (Tempo'nun bu kararını kutluyorum, dolu dolu bir dergi yapmışlardı Şubat ayında, artık haberin daha anlık döndüğü bir dönemde haftalık haberlerin bir anlamı kalmadı tabiki, Tempo'yu destekliyorum, o durgun döneminin ardından bizlerde tekrar satınalma eğilimi yarattığı için tebrik ediyorum) Yani 2009 medyaya hiç gitmedi. Artık Marketing Türkiye, National Geographic ve iş sebebiyle tüm dekorasyon dergilerinden sonra Tempo ile NTVTarih'te takiplerimin arasında olacak.
Öte yandan Fatih Altaylı ve ekibi Sabah'tan ayrıldıktan sonraki suskunluğuna ara verip, Türkiyenin en farklı gazetesi diye duyurdukları HaberTurk'u çıkarttılar. HaberTurk'un gelişine başta çok sevindik, çünkü her yeni yayın, arkadaşlarımıza yeni bir iş kapısıydı aslında ama gazeteyi elimize almak bende tam bir hayal kırıklığı yarattı. Ekonomi, Spor ana gazetenin dışındaydı herşeyden önce. Hadi magazinin ayrı olmasına alışmıştık da, koskoca bir sayfa havadurumunun anlamı neydi? Büyük kabul edilen diğer gazetelerin ikisiyle aynı başlıklar atmaya başlayınca HaberTurk'un farklı sadece boyutu ve tamamının renkli olmasıyla sınırlı kaldı. HaberTurk bu haliyle yaşamını sürdürür ama bir müddet sonra masraflarını kısmaya başlarlar, önce o gereksiz ekler gazetenin içine girer, sonra sayfaları biraz daha incelir, belki bir müddet sonra renkleri de kaybolur.
Gittiği her yerdeki anlamadığı sektörel yayınları okuyan, bir gün basılı bir yerde yazılarının yayınlanacağını hayal eden ben, bu konuyla ilgili yazacaklarımı sonlandırıp, yine dergilerimin arasına gömülüyorum...
Beni bu konuda en çok heycanlandıran şeylerden biride aslında dergilerin ilk sayıları. Daha az reklam aldıklarından mıdır, daha özenli yaptıklarından mıdır bilmiyorum ama dergilerin ilk sayılarına bayılırım. Buna rağmen reklamveren tarafında hadi bakalım, derginiz bir çıksında görelim, ona göre bir sonraki yayın için karar veririz, diyenlerdenim utanarak itiraf ediyorum.
Bu yazıyı da Ntv Tarih'in ilk sayısıyla tekrar yazmaya karar verdim zaten. Ama ben yazana kadar ikinci sayısı bile eski kalmak üzere. Ntv daha önce Popüler Tarih dergisi yapmıştı ve bize tarihi sevdirerek anlattığından çok severek okumuştuk. Daha sonra bu hırçın piyasaya dayanamayıp kaldırılmıştı dergi. Şimdi tekrar bizlerle, tüm NTV yayınlarında olduğu gibi bu dergide de okuyacak çok şey var.
NTV Bilim dergisini de tekrar çıkardı. Tübitak üzerine tartışmaların arttığı bu günlerde farklı bir Bilim Dergisi okumak isterseniz tabiki NTV Bilim'i öneririm.
Severek başladığım konuya tatsız durumlarla devam edeceğim aslında, malesefki krizin hepimizi vurduğu şu dönemde bir çok yayın da kapandı. İcon gibi, Rolling Stone gibi.. Living.etc yayınına bir yıl ara verdi. Yılların Tempo'su ayda bir çıkmaya karar verdi. (Tempo'nun bu kararını kutluyorum, dolu dolu bir dergi yapmışlardı Şubat ayında, artık haberin daha anlık döndüğü bir dönemde haftalık haberlerin bir anlamı kalmadı tabiki, Tempo'yu destekliyorum, o durgun döneminin ardından bizlerde tekrar satınalma eğilimi yarattığı için tebrik ediyorum) Yani 2009 medyaya hiç gitmedi. Artık Marketing Türkiye, National Geographic ve iş sebebiyle tüm dekorasyon dergilerinden sonra Tempo ile NTVTarih'te takiplerimin arasında olacak.
Öte yandan Fatih Altaylı ve ekibi Sabah'tan ayrıldıktan sonraki suskunluğuna ara verip, Türkiyenin en farklı gazetesi diye duyurdukları HaberTurk'u çıkarttılar. HaberTurk'un gelişine başta çok sevindik, çünkü her yeni yayın, arkadaşlarımıza yeni bir iş kapısıydı aslında ama gazeteyi elimize almak bende tam bir hayal kırıklığı yarattı. Ekonomi, Spor ana gazetenin dışındaydı herşeyden önce. Hadi magazinin ayrı olmasına alışmıştık da, koskoca bir sayfa havadurumunun anlamı neydi? Büyük kabul edilen diğer gazetelerin ikisiyle aynı başlıklar atmaya başlayınca HaberTurk'un farklı sadece boyutu ve tamamının renkli olmasıyla sınırlı kaldı. HaberTurk bu haliyle yaşamını sürdürür ama bir müddet sonra masraflarını kısmaya başlarlar, önce o gereksiz ekler gazetenin içine girer, sonra sayfaları biraz daha incelir, belki bir müddet sonra renkleri de kaybolur.
Gittiği her yerdeki anlamadığı sektörel yayınları okuyan, bir gün basılı bir yerde yazılarının yayınlanacağını hayal eden ben, bu konuyla ilgili yazacaklarımı sonlandırıp, yine dergilerimin arasına gömülüyorum...
Tuesday, March 10, 2009
Mustafa Sarıgül is Twitter'da...
29 Mart yerel seçimlerinin yaklaştığı,-ki hiç anlamadığım şey şu, mahalli seçimler bu kadar baskın mıydı önceki yıllarda da, sanki iktidar değişecek- parti başkanlarının çığırtkanlık yaptığı, seçim otobüsü gibi ilkel bir pazarlama aracının hala sokak sokak dolaştığı, birbirine karışmış parti bayraklarının güzel gökyüzünü görmemizi engelleyip, çevremize çöplüğe döndürdüğü, şu günlerde, bir belediye başkan adayı ya da muhtarınız her biri altın değerindeki bu oyları nasıl toplar? Neden kendisini seçtirir? Karşısındakini nasıl ikna eder?
Medyadaki sokak ağzı tartışmaları hepimiz izledik, izlemeye de devam ediyoruz, bir şekilde telefonlarımızdan, kapılarımıza bırakılan broşürlerden ya da afişlerden kimlerin aday olduğunu da görüyoruz, peki kararlarımızı ne etkiliyor?
Yani belediye başkanının şu gün, şu saatte, şu tvdeyim demesi, sadece beni mi ıykkkk yine mi mesaj geldii düşüncesine sokuyor, yoksa sizlerde bu durumdan muzdarip misiniz?
Evet artık mecralar değişiyor, eskiden sadece afişlerle billboardlarla tanıdığımız adaylar, şimdi ekranlarımızda, cep telefonlarımızda hatta bilgisayarlarımızda. Bugün gazete de okuduğum Mustafa Sarıgül'ün tüm iletişim sitelerinde çok aktif olduğu haberine inanmayıp, herkes tarafından kullanılan facebookta değilde, twitter da arattım kendisini.. Ve evet, üyeydi, ayrıca gittiği mahallleleri yazacak kadar da aktif. Hatta yurttaşlarımla buluştum cümleleri çok da komiğime gitti.Tabi kendisi mi yazıyor, yazdırıyor mu - bence yazdırması çok mantıklı- bilmiyorum ama doğru bir çalışma olduğunu düşündüm. Bu arada uzun zamandır twitter'a bakamayan ben, Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bana follow gönderdiğini gördüm...
Açıkçası bu durumu hem akıllıca buldum, hem de çok komik :) Düşünsenize listenizde Mustafa Sarıgül var ve anlık blog sistemiyle not düşmüş, Mustafa Sarıgül is sleeping.. Herhalde böyle bir şey yazmaz, sonuçta o Şişlinin gece gündüz uyumadan çalışan başkanı.
Sn. Sarıgül'ü şahsen tanıyorum, kendisi ve tabiki ekibi Nişantaşı İnfomuzu yaparken bizlere çok yardımcı oldu, ayrıca Şişli'ye katkıları inanılmaz, başarılı bir yönetim olduğunu düşünüyorum. Makamında görüştüğümüz 15 dakikada bizimle birlikte 15 kişiyle birden görüştüğüne de şahit oldum.
Seçimler hakkında daha çok yazarız, çizeriz de bunu bugün paylaşmadan edemedim...
Resim: Nişantaşı showroomumuzun açılışında başkanın bizimle paylaştığı çiçekler, çok manidar değil mi, Sarıgüller :)
Subscribe to:
Posts (Atom)