Cumartesi akşamı evdeyken bir anda sinemada film izleme isteğimle, yerimden kalkıp, yarım saat sonraki seansa yetişmem bir oldu. Ne de olsa cumartesi akşamı evde geçirmek için çok uygun değildi.. Bu blogda daha önce sinema yazılarına denk gelenler benim Çağan Irmak'a ne kadar hayran olduğumu bilirler zaten. İlk tek başıma sinema deneyimimde eğer bildiğim bir yönetmenin karelerini izlersem kendimi birbaşına hissetmem diye düşünerek, keyifle aldım biletimi, kuruldum koltuğuma. Ki bu filmin galasını kaçırmıştım. Kader değiştirilebilir mi? Sorusu ile biz fikri mühimcilere özel hem bir anket yapmışlar, hem de devamında özel gösterime davet etmişlerdi ama ben bu tempoda ona yetişememiştim... İzlemek Cumartesi akşamınaymış..
Pekiii neden sinemaya tek başına gelenlere bir değişik bakarız? Haydi bu konuya şimdi girmeyeyim, o da başka bir yazının konusu olsun.
Film, bir harikaydı. Çağan Irmak, o kadar bizden, o kadar tanıdık kareler yansıtıyorki ekrana, ister istemez beyaz camın içinde buluyorum kendimi. Başarısının en büyük sebeplerinden biri bu bence. Filmde benim daha önce denk gelmediğim bir oyuncu olan Çağlar Çorumlu vardı ki, harika oynamış bence. Aziz'in arkadaşım olmasını istedim, o kadar söyleyeyim. Sevinç Erbulak da çok iyiydi.
Ayşenil Şamlıoğlu zaten çok uzun yıllardır hayranı olduğum bir isim. Bu arada diksiyon eğitmenim Işıl Yücesoy'u derslerden sonra beyaz ekranda görmek, beni ayrıca etkiledi. Filmin konusu da aynı masal gibiydi. Eğer iki saatliğine de olsa içinde bulunduğunuz andan uzaklaşmak isterseniz, filmi mutlaka sinemada izleyin derim.
Benim bunca zamandır kaçırdığım Redd'i sadece bir kaç şarkısıyla biliyor olmak olmuş sanırım. Filme adını veren Prensesin Uykusu şarkılarını pek beğendim.
"Bazen öncesi yoktur, varsa da hatırlanmaz..."
"Uyandırmak için bir masal anlatıyorum sana, dünyadaki bütün masalların aksine, bu uyanınca okunacak bir masal. Bizim masalımız, dünyadaki tüm masalların tersine..."
No comments:
Post a Comment