Wednesday, February 28, 2007
Thursday, February 22, 2007
Tuesday, February 20, 2007
Gazeteciler ve PR'cılar gerçekten anlaşamıyorlar mı?
Marketing Türkiyenin bu haftaki kapak konusu 'Gazeteciler ve PR'cılar'
Bende gazeteci kökenli bir Pr'cı olduğuma göre bu konuda yazmak istedim. Ünsal Hoca okuldayken 'Bir PR'cı mutlaka gazetecilik yapmalıdır.' derdi. O kadar doğru ki, bunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Gazeteciler, Halkla İlişkiler Uzmanlarından haberi geciktirdikleri için ve gereğinden fazla samimi oldukları için eleştiriyorlar. Haksız da sayılmazlar. Aslında gelen sorular müşteriden onay almadan yanıtlanamayacağı için burada müşterinin de hızı ya da olayı algılayış şekli önemli. PR kavramını bilmeyen, PR gücünü göz ardı eden o kadar çok firma varki.. Burda gazetecilerin PR a destek olması lazım. Ne kadar reklamla yürümüyomuş gibi görünse de içeride hepimizin bildiği yaşananlar firmalarında PR a bakış açısını malesef değiştiriyor.
Gazetecilerin şikayet ettikleri bir diğer konu Halkla İlişkiler Uzmanlarının hemen samimi olup sen diye hitap etmesi. Burada onlara katılıyorum aslında. Bir anda samimi olmadan samimiymiş gibi davranmak araya sıkıntı soktuğu gibi, nezaket kurallarını da çiğniyor bence. Çok uzun zamandır sektörden tanıdığınız ya da çok samimi olduğunuz kişilerle bile bir mesafe, samimiyetinizde sıcaklığınızda bir duruşun olması, gazetecilerin yaptığınız işe daha çok saygı göstermesini sağlıyor.
Madalyonun öbür yüzünde ise PR'cıların yaptığı organizasyonlara gelicem dediği halde katılmayıp, haber bile vermeyen gazeteciler var. Yapılan organizasyonun planlanan herşeyin aksamasına sebep olduklarını bile bile bir haber vermeyi nedense çok görüyorlar. Burada da gazetecilerin halkla ilişkiler işini önemsiz görmesi yatıyor bence.
Yazılan yazıların, firmanın itibarını zedelediği ya da tam araştırılmadan yazıldığı için firmanın yaptığı emeği hiçe sayılması da var. Aslında firmayla da konuşup haberlerini daha da güçlü yapabilme şansları varken nedense bunu kullanmayı göz ardı ediyorlar.
Gazeteci ve Halkla İlişkiler Uzmanı aslında birbirine en yakın olması gereken meslek gruplarıyken arada bu ayrılıkların olması iki tarafı ve doğal olarak sektörü üzüyor aslında. Ortak payda da buluşup birlikte çok daha güzel işler çıkartabilirler, bu da hem kendimizin, hem sektörün, hem de firmaların gelişimini sağlar.
Bende gazeteci kökenli bir Pr'cı olduğuma göre bu konuda yazmak istedim. Ünsal Hoca okuldayken 'Bir PR'cı mutlaka gazetecilik yapmalıdır.' derdi. O kadar doğru ki, bunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Gazeteciler, Halkla İlişkiler Uzmanlarından haberi geciktirdikleri için ve gereğinden fazla samimi oldukları için eleştiriyorlar. Haksız da sayılmazlar. Aslında gelen sorular müşteriden onay almadan yanıtlanamayacağı için burada müşterinin de hızı ya da olayı algılayış şekli önemli. PR kavramını bilmeyen, PR gücünü göz ardı eden o kadar çok firma varki.. Burda gazetecilerin PR a destek olması lazım. Ne kadar reklamla yürümüyomuş gibi görünse de içeride hepimizin bildiği yaşananlar firmalarında PR a bakış açısını malesef değiştiriyor.
Gazetecilerin şikayet ettikleri bir diğer konu Halkla İlişkiler Uzmanlarının hemen samimi olup sen diye hitap etmesi. Burada onlara katılıyorum aslında. Bir anda samimi olmadan samimiymiş gibi davranmak araya sıkıntı soktuğu gibi, nezaket kurallarını da çiğniyor bence. Çok uzun zamandır sektörden tanıdığınız ya da çok samimi olduğunuz kişilerle bile bir mesafe, samimiyetinizde sıcaklığınızda bir duruşun olması, gazetecilerin yaptığınız işe daha çok saygı göstermesini sağlıyor.
Madalyonun öbür yüzünde ise PR'cıların yaptığı organizasyonlara gelicem dediği halde katılmayıp, haber bile vermeyen gazeteciler var. Yapılan organizasyonun planlanan herşeyin aksamasına sebep olduklarını bile bile bir haber vermeyi nedense çok görüyorlar. Burada da gazetecilerin halkla ilişkiler işini önemsiz görmesi yatıyor bence.
Yazılan yazıların, firmanın itibarını zedelediği ya da tam araştırılmadan yazıldığı için firmanın yaptığı emeği hiçe sayılması da var. Aslında firmayla da konuşup haberlerini daha da güçlü yapabilme şansları varken nedense bunu kullanmayı göz ardı ediyorlar.
Gazeteci ve Halkla İlişkiler Uzmanı aslında birbirine en yakın olması gereken meslek gruplarıyken arada bu ayrılıkların olması iki tarafı ve doğal olarak sektörü üzüyor aslında. Ortak payda da buluşup birlikte çok daha güzel işler çıkartabilirler, bu da hem kendimizin, hem sektörün, hem de firmaların gelişimini sağlar.
Wednesday, February 14, 2007
14 Şubat
Saturday, February 03, 2007
Başarılı bir örnek
Yves Rocher uzun zamandır Türkiye'de aslında. Benim onla tanışmam arkadaşımın tavsiyesiyle oldu. (Bir WOMM örneği daha..) Uzun süredir de göz makyajı temizleyicisi, vücut nemlendiricisi ve meyveli kokularını kullanıyorum. Yazın parfüm alırken kartına sahip olmanın çok avantajlı olacağını, indirim yapılacağını ve kampanyalarından haberdar edileceğimi söylediklerinde e madem düzenli alışveriş yapıyorum kartıda alabilirim diye düşündüm. O kadar çok mağaza kartı var, o kadar çok mesaj yoğunluğu var ki hayatımızda, cep telefonuyla ulaşanları saymıyorum bile. Kartı aldım ama kullanır mıyım, kullanmaz mıyım derken... Düzenli gittiğim mağaza olunca kullanıyorum tabiki de.
Birazda işimle ilgili olduğu için, her gelen maile baktığım, her mesajı tutmasam da okuduğumu düşündüğümüzde Yves Rocher bana ulaşmanın farklı bir yolunu buldu. Düzenli maille bildirdiği kampanyalarını kart olarakta adresime gönderiyor ve bana en yakın mağazasında özel avantajlar sunuyor. Posta kutusunu açtığımda aldığım kartlardan çok memnun oluyorum ve o ara ihtiyacım olmasada mutlaka mağazaya uğruyorum. E bişi almadan da çıkmıyorum tabi :) Benim gibi posta kutusundan çıkan (kebapçı menüleri dahil) her yazıyı, banka kartları ekstrelerinden çıkan bültenleri (ki onları da ayrı bir severim mesela) özetle eline geçen herşeyi okuyan ve beğendiklerini mutlaka saklayan bir müşteriye ulaşmakta zor olmasa gerek.
Özetle ben bilinçli ve kolay bir müşteriyim. Vee Yves Rocher'i tebrik ediyorum bu uygulamasından dolayı. Doğru bir CRM örneği.
Birazda işimle ilgili olduğu için, her gelen maile baktığım, her mesajı tutmasam da okuduğumu düşündüğümüzde Yves Rocher bana ulaşmanın farklı bir yolunu buldu. Düzenli maille bildirdiği kampanyalarını kart olarakta adresime gönderiyor ve bana en yakın mağazasında özel avantajlar sunuyor. Posta kutusunu açtığımda aldığım kartlardan çok memnun oluyorum ve o ara ihtiyacım olmasada mutlaka mağazaya uğruyorum. E bişi almadan da çıkmıyorum tabi :) Benim gibi posta kutusundan çıkan (kebapçı menüleri dahil) her yazıyı, banka kartları ekstrelerinden çıkan bültenleri (ki onları da ayrı bir severim mesela) özetle eline geçen herşeyi okuyan ve beğendiklerini mutlaka saklayan bir müşteriye ulaşmakta zor olmasa gerek.
Özetle ben bilinçli ve kolay bir müşteriyim. Vee Yves Rocher'i tebrik ediyorum bu uygulamasından dolayı. Doğru bir CRM örneği.
Mobilya ve aksesuar alanında lider firmalardan biri olan IKEA, dünya genelinde sattığı 600 bin adet Parodi cam vazoyu, yine dünya genelinde 7 kişide kırılma şikayeti aldığı için geri çağırıyor.
Türkiye de de toplam 446 adet satan bu vazolar gazetelere verilen ilan ile geri isteniyor. Getiren müşteriye de parası iade ediliyor. Bu 7 şikayetin daha çok Amerika ve Avrupa dan alındığını söyleyen Ikea Türkiye henüz ülkemizde vazolarla ilgili şikayet almamış. IKEA Türkiye Pazarlama Müdürü Gülden Sincer Özkan üründe yaşanan sorunları şöyle anlatıyor: "Parodi vazoları iki farklı üreticide üretildi. Tedarikçi numarası 18347 olan vazoda sorunlar yaşandığına dair şikayetler geldi. Bu tedarikçinin ürettiği vazolarda camdaki iç gerilimin fazladan oluştuğu görüldü. Gerilimi azaltmak için soğutma işleminin belirli bir derecede yapılması gerekiyor. Camın her yerinde eşit seviyede soğuma gerçekleşmez ise camın içerisinde gerilim meydana geliyor. Vazoyu çarptığınız veya düşürdüğünüz zaman kırılmasa bile sonraki süreçte vazonun kırıldığı belirlendi."
Şimdi IKEA'nın vazoları nasıl geri çağırdığına bakalım?
* Gazete ilanları (İlanı görür görmez ayrıntılı bilgi için internet sitesine baktım ama henüz bir şeyden haberdar değillerdi. Bugün yeterince açık bir mektup internet sitesinde de yer alıyor.)
* İnternet sitesinde açıklayıcı bilgi
* Mağaza içi anonslar
* Kasalarda bilgilendirme
* Türkiye'de pek böyle geri çağırmalar müşteri yanında olan davranışlar olmadığı içinde şaşıran muhabirler ve doğal olarak gelişen halkla ilişkiler çalışmaları.
Fişleriyle gelmeleri istenen müşterilere (ki bunu bilmiyorum eğer fişiniz yoksa yani cam vazo kırılır fişini saklamasam da olur heralde diye düşündüyseniz ve firma bu şekilde altında zaten nerden alındığı belli olan ürünü geri almıyorsa ayrı bir kriz zaten) ürünün 39.95 YTL ile 64.95 YTL arasında değişen bedeli geri iade edilecek.
Ikea müşterisine güveninizi sağlamlaştırıyorum diyor aslında bir nevi. Ucuza bana güvenin demenin bir yolu, fakat işin içine ilan girince ben soğuyorum sebepsiz. Sıcaklığını yitiriyor sanki. Firmalar artık yaptıklarının arkasında verdikleri anlamlarla da kendilerini anlatıyorlar. Bence başarılı bir çalışma IKEA için, bakalım nasıl sonuçlar alacak?
Labels:
Ikea,
ilan,
müşteri ilişkileri,
pazarlama,
vazo.
Subscribe to:
Posts (Atom)