Tuesday, May 18, 2010

Yazacak Ne Çok Şey Var!

Bir atalet hali üzerimde.. Ne yazabiliyorum, ne okuyabiliyor, ne konuşa.. Halbuki sabah 6 da başlıyorum yaşama ve mümkün olan en geç saatlerde sonlandırıyorum. Yine bir sorgulama hali içimde, her şeyi, herkesi sorguluyorum. Bir de var olan yoğunluk içinde tüm bu düşünceleri kovalamaya çalışıyorum zihnimden..

Geçen gün bir arkadaşım "Çok fazla herşeyin farkındasın, o yüzden hiç bir duyguyu yoğun yaşayamayacaksın.." dedi bana, üzüldüm.
Bir diğeri de "Başarı ve mutluluk aynı anda olmaz, ya %75 başarılı, ya %75 mutlu olacaksın, bence sen başarılısın." dedi, ona da üzüldüm.
Mutlu olmayı tercih ederim.

Hem 'Başarı' ne demek ki? Kime göre, neye göre başarı? İşle ilgili doğru zamanlarda, doğru yerlerde olmak mıdır, başarı? Ya da dışarıdan mutlu gözüken bir ilişkiye sahip olmak? Ya da ödül almak, kariyer yaptığını sanmak, okulu bitirmek, evlenmek... Hangisi başarı?
Bence esas başarı sorumluluk. Ve bunu sorgularken insanın en büyük sorumluluğunun çocuğuna karşı olan sorumluluğu olduğunu anladım. Başarı bence bir çocuk yetiştirebiliyor olmak, çünkü bence bu; hayattaki en büyük mucize.

Ben ise kendi halimde, daha fazla anları yakalamaya çalışıyorum hala.. Hıdrellez'de dilek tutarken, Antakya'da eski bir Sabunhane'de kendimi dizide oynar sanarken, Kordon'da rakı içerken, evden çıktığımda yağan yağmur tanelerine gülümserken, Ortaköy'de çilekli tart yerken... Mutluyum.

Ufak şeylerden mutlu olanlar, ufak şeylere üzülebiliyorlar işte..

İnsanların ego savaşlarından sıkıldım. Bencilliklerinden, kavgalarından, bağrışlarından, telaşlarından, keskin kılıçlarından... Ve tüm bunlara hala üzülen kendimden.

Mutluluk ve tedirginlik arasında bir yerlerdeyim, ya mutluyum, ya tedirgin! Ara renklerimi geri istiyorum. Pembe ve gri arasında dünyalar olmalı.


Bloga yeteri kadar zaman ayıramıyorum, halbuki yarın tam 4. yaşını dolduracak Benim Blogum. Resimdeki çilekli cupcake, bizim için gelsin. Daha sık yazabilmem dileğiyle...

4 comments:

Anonymous said...

"Bir atalet hali üzerimde.. Ne yazabiliyorum, ne okuyabiliyor, ne konuşa.. Halbuki sabah 6 da başlıyorum yaşama ve mümkün olan en geç saatlerde sonlandırıyorum." demişsin ya geçenlerde okuduğum "Her Şeyin sonundayım" kitabından bir cümle aklıma geldi :"Çok zamanım olmasına karşın içimde beni beceriksizliğe sürükleyen bir telaş var..." Aslından hepimizin içinde derinlerde bir ses, mutlu olmak için neler yapmamız gerektiğini söylüyor. Fakat o ses azıcık yükselmeye görsün, duymamak için kendimizi en olmadık kaoslara sürüklüyor, en saçma kalabalıkların içine atıveriyoruz... Mutluluk, cesaret ve gerçekleşmesini beklediğimiz umutlarımız arasında bir bağ varmış gibi kendimizi avutmaya çalışıyoruz. Daha geniş zamanlara sahip olsak sanki tüm hayallerimizi gerçekleştirecek gücü bulabilileceğiz. Yine de sonsuz bir zamanın lüksü içinde bile içimizdeki telaşın gürültüsü bizi yapmak istediklerimizden alıkoyuyor...

Blogunun 4. yılı kutlu olsun :))

Mine Yaman said...

Teşekkür ederim...

Keşke isminizi yazsaydınız da, size adınızla hitap etseydim.

"Daha geniş zamanlara sahip olsak sanki tüm hayallerimizi gerçekleştirecek gücü bulabilileceğiz. Yine de sonsuz bir zamanın lüksü içinde bile içimizdeki telaşın gürültüsü bizi yapmak istediklerimizden alıkoyuyor..." O kadar doğru ki, işte tüm ruh halimi özetleyen cümle.

Teşekkür ederim...

dharma said...

Ne güzel demiş adsız hayalet..
4. senesi kutlu olsun blogunun minnoşcumm.. iyi ki yazmışsın da ben de güzeller güzeli dostumla tanışmışımm!! sen benim ilk blog ağrımsın :P
nice senelereeee!!!

TOLGA AKKALAY said...
This comment has been removed by the author.