Monday, November 10, 2008

Çağan Irmak, Issız Adam ve düşündürdükleri...

Çağan Irmak… Sanırım kendisine, kamerasına, kalemine, kurgusuna, yazısına,sanırım herşeyine aşığım. Hani ilk gençlik yıllarında böyle birini seçersin, fan’ı olursun ve toz kondurmazsın ya, işte aynen öyle seviyorum.
Tüm bunları düşünürken daha fragmanını ilk gördüğüm an gitmeliyim bu filme demiştim. Bunun üzerine bir de olumlu yazıları okuyunca kendimi sinemada buldum zaten. Michel Fugain’in Une Belle Historie sini fonda çalan bir film beni çekmezdi de, kimi çekerdi zaten di mi.
Bu kadar basit bir konu, bu kadar güzel mi anlatılır, bu kadar çok mu etkiler, her seyreden kendinden bir parçayı mutlaka mı bulur ve bir yönetmen izleyicisini bu kadar içine alacağından emin olup, izleyiciye ithaf ederek mi bitirir filmi... Çok güzeldi, çok güzeldi.
Film, işinde başarılı, etrafında sevilen, kalabalıklar içinde yalnız olmayan ama bir o kadar ıssız adamın, aşık olduğu kızdan yalnızlığını kaybetme korkusuyla ayrılmasını anlatıyor. Filmde herkesin mutlaka bir kere duyduğu ya da söylediği; Sen bana göre çok fazlasın, bir gün değerini anlayacak birini bulacaksın ve o gün bana teşekkür edeceksin cümlesini vurguluyor. Adamda aşık kadına ama özgürlüğüne daha fazla. Tıpkı bugün sokağa çıktığınızda karşınıza çıkacak yüzlerce adam gibi. Zaten bence bunların uzun ilişkileri olmamalı, kendileri de üzülmesinler diye. Bu bir kaçış hayattan, sorumluluktan, herşeyden... Aslında şımarıklık. Seksi, güzelliği, sohbeti, keyfi, başka başka kadınlarda arama. Aynısını bir kadında bulsa da görmeme, elindeki kadının diğer özellikleri ne kadar taşıdığı ile ilgilenmeyip, sadece bir sıfat yükleme, bu yüzden bir çok kadınla her sıfatın ayrı ayrı tadını çıkarma, sonsuzluk içinde kaybolma. Halbuki paylaşılan tüm anlar, birlikte bir tarih kurma, ortak bir oyunu inşa etmek, çok zor bu dönem insanı için. Erkek istediği herşeyi bulurken, kadının kendi kendini silikleştirmesi... Buna sebep olanda kadın tabi, çok kolay kabul etmesi, başka hırslar uğruna değerlerini yitirmesi vs.
Filmin sonunda akan gözyaşları pek çok şey için işte. Benimkilerin sebebi, neden kendimi hiç akışa bırakmadığım için mi böyle bir aşk yaşamadım, ben çok mu gelenekselciyim, erkekler hala kadınların peşinden koşmalı diye düşünüyorum, bunda da haksız mıyım içindi. Ertesinde bütün gece yatağımın üzerinde, dizlerim karnımda bu konuya kafa yordum. Neden hayat böyle diye? Oysa aşk dünyanın en güzel şeyi, birine sorumluluk hissetmek, bağlanmak, özlemek... Bunlar olmadan nasıl insani özelliklerimizi koruyacağız ki? Neden kaçıyoruz, nereye kadar kaçıcaz?
Herneyse tekrar filme dönecek olursak, (işte benim gerçeğim, dağınık dikkat, kafa karışıklığı anlarında varolana dönüp, düşünülenleri ertelemek) bu dingin ve çok güzel film, bir kaç gün daha düşünülecek, une belle historie beynimizin fonunda, tüm gün boyunca, sporda, yemekte, uykudan önce ve en önemli toplantıda bile çalmaya devam edecek, müzikleri müthiş, o 45lik denen mekan neredeyse bulunup gidilecek, uzun zamandır uğranmayan Beyoğlu sahaflarında gezilecek, okuması ertelenen Puslu Kıtalar Atlası öne alınacak, Leblon keşfedilecek ve muhtemelen sık gidilenlere eklenecek, çalma listemizde Ayla Dikmen – Anlamazdın, Semiramis Pekkan – Bana yalan söylediler dinlenecek, tarçınlı cevizli kek bir kez de içine havuç konulup denenicek...

Aaa unutmadan, bu ara Haşmet Babaoğlu'nun Sabah’taki köşesinde altyazı bölümüne taktım, oraya takıldığımdan beri, film replikleri de çok hoşuma gidiyo ve daha aklımda kalıyor. Bu filmle ilgili önemli bir kaç altyazı da şunlardı bence;

"sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün"

“Ben sadece ben olmamalıyım şimdi.sanki bana baktığında kendi hayatından bi an yakalamalısın.bi hikaye olmalı.sevdiğin herkes,her şey ,o an ben olmalıyım..”

“Onu gücendirme, sakin bırakma, ömrü hayatinda Ada sana Allah'ın verdigi en büyük hediyedir"

“Karların üstündesin.donmak üzeresin ve tatlı uykuya kapılıyorsun. öldüğünün farkında değilsin.”

"Baktım yağmurlu havada, elimde kitabım bir bardak çay içemiyorum, işte o zaman dedim bu iş hayatı bana göre değil."

15 comments:

Ali Sağlam said...

Bak bu filmi de merak ettirdin. Film yazmaya devam ettikce gidilecek filmler artiyor :)

dharma said...

"Baktım yağmurlu havada, elimde kitabım bir bardak çay içemiyorum, işte o zaman dedim bu iş hayatı bana göre değil."

değil bana göre kafama esti mi minnoscumla cimlere serilip şarap içemeyeceksek, hiç bana göre değil :)

ne güzel anlatmışsın, ellerine sağlık!

Mine Yaman said...

:)) Alicim,
beni okumana çok mutlu oluyorum.. Bu arada da evet, hep film yazıyorum, kendimi Atilla Dorsay sandımda :)

Ağaçev perisi... Yaaa elimde kadehler, sepetimde şarabım bekliyorum ama bu mevsimde donarız ben sana söliiim :))

Anonymous said...

kızla ilk konuşmaya çalıştığı sahnede telefonu çalıyo ya, "arkadaşlara arattırıyorum fon müziği olsun diye" diyo bi de. yerim ben onu :))

Mine Yaman said...

Eee hayatta her anın bir fon müzüğüü olmalı bencede :)

dharma said...

gittim... anılar beni rahat bırakın.. :)

Mine Yaman said...

yalnızım ben çok yalnızımmmmmm...

Anonymous said...

bişi sorcam çocuk alperden mi????
bide ada gerçekten evlendi mi

Anonymous said...

super soru, kimse onu merak etmemişti sahi kimden

Mine Yaman said...

Sevgili Anonymous,
İkinizde farklı mı ya da aynı kişimisiniz bilmiyorum, bu şekilde hitap etmekten pek hoşlanmam aslında keşke adınızı yazsaydınız..

Çocuk Alperden değil ve Ada gerçekten evli, filmin etkisini bozmayalım lütfen :)

Ali Sağlam said...

"filmin etkisini bozmayalım lütfen :)"

Anonymous said...

Issız Adam güzel bir film. Ada'nın kızı Elif hakkında bende birşeyler söylemek istiyorum. Elif ,Alper'in çocuğu..Nerden çıkardın derseniz....
Filmin can alıcı sahnelerinden biri olan, Alper'in Ada'nın evinde birlikte olduktan sonra (Elimi tut, hangisi senin elin hissediyor musun? Karışmalı,ben sana dönüşmeliyim, sen de bana...)Ada ertesi gün hapı kullanıyor..
Bir de Alper' in hikaye anlattığı restoranı açarken babasının tarla satıp destek olduğu anlatırken, Ada birşey söylemek istiyor, söyleyemiyor, yok birşey diye geçiştiriyor...
Şenol' un oğlu Mithat Can ile Elif aynı yaştalar ayrıca...Mithat Can biraz büyük gösteriyor ama...

Miles said...

Film gerçekten güzeldi;lakin ıssız olanın hep adam olduğu kanısı yaygınlaştı..dediğin doğru belkide erkek koşmalı,lakin kadın kaçmamalı işte..ki artık ilişkiler bir er meydanına döndü,herksein elinde savaş baltası olarak kullandığı yalancı duygular ve yüzlerde savaş boyalarını andıran sahte güşümsemeler..ıssız olmayan ilişkilere inanmaya devam..birde kontrol edebildiğin duygu aşk olamıyo sanırım!!

Mine Yaman said...

Başka bir şey ararken bu postu buldum... Mehmetcim, güzel analizler doğru olabilir, çok zaman geçti hatırlamıyorum. Bir de ben bu filmi izlediğimde hiç bu eleştiriler yoktu, gerçekten içimden geldiği gibi izlemiştim ve bunları öyle yazmıştım, şimdi izlesem ve yorumlasam çok kirlendi bence...

Miles;
aşk konusunu ben pek anlamıyorum ama duyguların yalanlaştığı doğru, yazık oluyo bence herşeye yazık :(

Unknown said...

To buy even one accurate Abercrombie and Fitch clothing agency you accept to absorb apparent bulk from your budgets, but appropriate afterwards application that tee shirt, you ability be absolutely about to actually feel that you accept invested in accurately and worthily. Abercrombie Fitch Dress are getting accessible in assorted designs. It is accessible to buy Abercrombie Fitch Rompers and polo t shirts, from any of the outlets.